Yediklerimiz Kadar Düşündüklerimizin de Tuzağına Düşüyoruz
"Bir gün gelir yedikleri insanın tuzağı olur" Hz Davut.
Günümüzde yediklerimiz üzerine o kadar çok konuşuluyor ki, zihnimiz bir karmaşa içerisinde. Bu alanda söz sahibi insanların, beslenme uzmanlarının, profların söylemleri birbirini tutmuyor. İnsan doğal olarak, hangisi kendisi için doğru seçim bilmiyor. Mesela bu yaz günlerinde D vitaminini bedenimiz nasıl alabilir konusunda o kadar farklı söylem var ki. Bir takım uzmanlara göre elbiseler ile günün orta saatinde 20 dakika yürümek yeterli, bazı uzmanlara göre ise beden derisi saf haliyle örtüsüz bir şekilde güneşi görmeli ki D vitamini ihtiyacını alabilsin. Sadece bununla kalınsa iyi güneş kremi kullanın veya kullanmak zararlı gibi daha bir çok açılımı olan güneşlenme eylemi üzerindeki görüşler insanın zihninde birini yapsa diğerinin olumsuz etkisi ile karşılaşır mıyım endişesi taşıtıyor insana. Buda toplumlarda anksiyete durumunu arttırıyor doğal olarak. Aynı şey beslenme tarzı ile ilgili konularda da yapılıyor. Her gün yeni bir şeyle karşılaşıyoruz. Bir gün önce bedeninize zararsız denilen şey iki gün sonra zararlı diye anons ediliyor. Toplumun kafası sağlıklı beslenme konusunda bir hayli karışık durumda. Bir çok beslenme tarzı da insan sağlığı için gündemde. Özellikle pandemi ile birlikte bağışıklık sistemini güçlü tutmak adına ve sağlıklı yaşamak hasta olmamak için ne yapmalıyım ne yemeliyim gibi konuda insanlar bir arayışta. Bu konuda, şu an bir çok tip beslenme var ama en yaygın iki tip tarz üzerinden diğerleri dallanıyor. Bunlar doğu ve batı eksenli ekollerin programları. Her iki ekolün ortak kabulündeki zararlı ve faydalılar aynı. Fazla karbonhidrat, fazla yağlar, eksik vitaminler ve mineraller, proteinlerin alımı, paket gıdalar, hareketsiz bir yaşam gibi temel sağlık dinamikleri her ikisinde de dile getiriliyor. Farklı olan, yediklerimizin bir kadere dönüşmesindeki bakış açıları. İnsan bir değirmen gibi her gün bir şeyler yiyor içiyor öğütüyor. Yürürken, otururken konuşurken sohbet ederken , film izlerken durmadan yeme güdüsü çalışıyor. Bu güdü kontrol edilmez ise fazlası insana zarar veriyor ve insan kendini hastalık içerisinde buluyor. Yani bir yerde yediklerinin tuzağına düşüyor. Bu durum fark edilmez ve tedavi edilmez ise kaderine dönüşüyor. Tedavi şeklide, batı ve doğu literatüründe farklı işliyor. Batı sadece bedeni ele alarak hasta olan bölgeyi mekanik olarak tedavi etmeye uğraşırken ,doğu beden ruh ve zihin üçlü olarak tedavi etmeye çalışıyor. Beden, zihin ve ruh sağlığı bir bütün olarak ele alınınca hastalıkları oluşturan etmenlerin sadece yediklerimiz değil düşündüklerimizin de etkisi olduğu üzerinde duruyor. Hatta bu konuda doğu ülkelerinde bir çok araştırma yapılarak bilimsel bir zeminde oluşturulmaya çalışılıyor.
Mesela; Bu konuda, olumlu ve olumsuz düşüncelerin su üzerindeki etkisini araştıran Japon bilim insanı Dr. Masaru Emoto, su moleküllerinin düşünce etkisi ile kristalleşme hallerini defalarca inceleyerek, söylenmiş her sözün su üzerinde pozitif ve negatif tesiri olduğunu açıklamıştır. Bedenimizin de yüksek oranda sudan yaratıldığı bilimsel bir veri olarak biliniyor. Dolayısı ile düşüncelerden etkilenmesi olasılık dahilinde. Tüm bu bilgiler ışığında, sadece yediklerimizin değil düşündüklerimizin de tuzağına düşüyoruz. O halde bize düşen hem yeme içme alışkanlıklarımızı, hem düşünme eylemimizi birlikte düzene koymak. Çünkü düşünce yapımız değişir ve olumlu düşünebilirsek bu süreçte beden sağlıklı olma yolunda daha hızlı ve atik oluyor. Sağlıklı bir yaşam her bedenin hakkı, bu hakkı ondan esirgemeyin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.