Her sabah çalan alarm sesiyle birlikte başlıyor yarış. Gözümüzü açar açmaz telefon ekranında biriken bildirimler, trafikte geçen dakikalar, iş yerinde art arda sıralanan sorumluluklar… Ve günün sonunda zihnimizde yankılanan o tanıdık ses: "Bugün de kendime vakit ayıramadım."

İşte tam da bu noktada devreye giriyor modern çağın görünmeyen salgını: Stres.

Stres, insan bedeninin ve zihninin bir tehlike ya da baskı karşısında verdiği doğal bir tepkidir. Aslında bir miktar stres bizi motive eder, hareket geçirir, hatta hayatta kalmamızı sağlar. Ancak ne zaman ki bu stres sürekli hale gelir, kontrol edilemez boyutlara ulaşır; işte o zaman fiziksel ve ruhsal sağlığımızı tehdit etmeye başlar.

Uykusuzluk, sinirlilik, baş ağrısı, sindirim problemleri ve hatta kronik hastalıkların temelinde dahi uzun süreli stresin izlerini görmek mümkün. Yani stres, sadece "can sıkıntısı" değil; zamanla bedene yüklenen sessiz ama yıkıcı bir ağırlıktır.

Peki bu yükü hafifletmek mümkün mü?

Elbette. Öncelikle şunu unutmamak gerekir: Hayatın tüm kontrolü elimizde değil ama tepkilerimiz bizim seçimimiz. Zihnimizi eğitmek, bedenimizi dinlemek, duygularımıza kulak vermek; stresle baş etmenin ilk adımlarıdır. Nefes egzersizleri, yürüyüş, düzenli uyku, sağlıklı beslenme, sevdiklerimizle geçirilen kaliteli zaman ve gerektiğinde profesyonel destek… Bunların her biri, bu görünmeyen yükü azaltmanın etkili yollarıdır.

Unutmayın, başarıya ulaşmak için tükenmek zorunda değilsiniz. Gün içinde kendinize ayırdığınız birkaç dakikalık mola bile, uzun vadede ruhunuza büyük bir iyilik yapar.

Belki de bu yazıyı okuduktan sonra sadece derin bir nefes almanız yeterli olur.

Çünkü bazen bir nefeslik huzur, bir ömürlük yorgunluğu hafifletebilir.