Saat tik tak, tiktak etmekte, sâhi bu tik taklar, acaba kimin zamânın da çalmakta. Zaman mefhumu elbet insan içindir, zaman mefhumu elbet zamân için geçerli değildir.
Şu tiktaklar, o kadar insanı toprak anayla buluşturdu ki, inanın sayını belki de hesap makineleri bile ortaya çıkaramaz
Ah tiktaklar ah!
Siz hiç doymaz mısınız, daha ne kadar Ademoğlunu toprak anaya kavuşturacaksınız.
Ey tiktaklar, gelin sizinle bir anlaşma yapalım
Siz bizim tenimizi toprak anaya, ruhumuzu da Allâh'a kavuşturun.
Yeter ki bizi Rahman olan Allâh'ı huzuruna bir kere çıkarıverin
Ey tiktaklar, biz bir defâ Hakkın cemâlini görelim vallâhi o bize, yâni Ademoğluna yeter.
Çünkü nuru gören nur olur, hakkı gören haktan olur vesselâm.
Dur desem durur musun ey zaman, beni eskiye geri götür desem götürür müsün ey zaman ? Cevâbı belli ama yüreğim yine de yoğurt çalmak ister zamâna, dündeki beni dahâ iyi şekillendiremek için zamana yoğurt çalmak ister şu cân, şu gönül, şu beden.
Azîzim sen en iyisi düne yoğurt çalmayı bırak ve bu güne yoğurt çal, emek harca, gayret sarfet.
Ey cân! Bu gün yoğurt olmanın kapısı sana ardına kadar açık, insan olmanın, âdem olmanın, kul olmanın, yaratılış sırrına ermenin kapısı sana hiç şüphesiz aralı.
Hadi ânın hakkını ver, hadi insanlık mayasını kendi kendine çal. Hadi o maya senin hakikatindir, hadi o hakîkat ile hem sen lezzet bul, hem de nice lezzetlere vesîle ol.
Ey Âdem, belki de âlem ne aradığının farkın da değil, lâkin aradıkları aslında asılları ve hakîkatleri.
Hadi öteler ile kendi kendini öteleme, bilakis beriler ile kendi kendine berileş, hadi an da doğ bu ve hasretliği, bu ayrılığı bitir.
Ey sevdiğim, ey cân Azîzim
İhlas ile aşk ile hakikatine kavuş ki nice karanlıkların aydınlık olsun. Nice yolda kalmış cânlara da cân olsun.
Her nefes kendi kendine Azîz’dir, her nefes kendi kendine sevgilidir. Hadi hep berâber azîzlerimiz olan ruhlarımızı ve sevdiklerimiz olan nefeslerimizi hissedelim.
Unutmâ, hissedemeyenler hissedilemeyenlerdir. Hissedenler ise en hoş bir şekil de hisseder ve hissettirir. Hisset ey cân hisset.
"İnsan kendi kendine aynadır, aynı zaman da insan kendi kendine perdedir.
Ey âdem örtme hâkikat perdelerini, açma sahte sanal mutluluk perdelerini.
Ne ararsan özün de ara.
Nâr da sen de, nûr da sen de.
Durma ey cân durmâ, narından geç, nûru na göç."
Ey İnsan!
Zaman içerisindeki zamanın anlamı sensin, zaman senin ile dile gelir, senin ile farklılıklar sergiler, senin ile dört mevsimi yaşar, senin ile dünü ve bu günü yaşar, senin ile doğar senin ile ölür. Lâkin zaman ölmez.
Senin zamânın, senin zamandaki anların ölür, daha sonra da ölümsüzlüğün bahçesine ekilirsin, fakat bu ekmeyi bir başkası değil, bilakis ademoğlunun kendi terciyleri kendisi ekmiştir.
Ey cân, sâhi biz ölümsüzlüğe ne ekiyoruz,
Ey kul, sâhi biz hakikat tarlamıza irâdei cüziyyemizle hangi hasletleri ektik,
Ey Azîzler, ey sevgili dostlar,
Sahi biz nâr için mi yoksa nûr için mi gayretler sergilemekteyiz,
Sâhi biz sonsuzluk tarlamıza cenneti mi yoksa cehennemi mi ekiyoruz ?
Azîz'im bu soruların cevâbını uzaklar da arama, kendini kendine ayna belle,
Hadi kendini kendinden seyret,
Hadi belki kendi kendini teşhis edebilir, gereksiz gördüğün nice zararlı tohumları ekmekten vazgeçebilir,
Gereksiz gördüğün zehirli tercihlerden uzaklaşabilir,
Gereksiz gördüğün işlemlerini terkedebilir, Gereksiz gördüğün zaman dilimindeki anlamsız anlarını anlamsızlaştırabilir, gereksiz gördüğün uygulamalarını yürürlükten kaldırabilirsin.
İşte o vakit, nârlar daha bu dünya da nûr olur,
İşte o vakit, cehennemler daha bu dünya fa cennet olur,
İşte o vakit, huzursuzluklar daha bu dünya da huzurâ dönüşür,
İşte o vakit, nice hastalıkların daha bu dünyâ da şifâ bulur,
Sâhi hastalıklar sâdece bedenen olmaz ki, biz insanlar ruhen de hasta oluruz, ruhların tedâvisi ise, ancak ve ancak ruhların sahibiyle mümkündür,
Tedâviler, o sâhibin gönderdiği elçilerle, emanet edilen ilâhi kitaplar la mümkündür.
Kim bu iki kanat hükmündeki Kur'an-ı ve Sünneti taktı ruhuna ve bedenine,
O insanlar, o kullar, o canlar sonsuzluk âlemine doğru güvenli bir şekil de kanatlarını çırptı ve sonsuzluğun sırrına erdi.
İşte o vakit, zaman size aman efendim, can efendim, iyi ki siz bize insan olarak misâfir oldunuz der ve sizi huşu ile hedefinize huzurunuza uğurlar.
"Diriler ölü gibi davranamaz, ölüler zamanı kullanamaz, lâkin diriler zâmânın efendisi olabilir ve zamâna hükmedebilir."
"Merâk etme! Emek ve zaman harcadıkların sana aittir, bir gün seni bulur."
"Y/eş/il bir hayat istiyorsak eğer, eş/leştiğimiz zaman dilimlerine çôk ama çôk dikkat etmeliyiz."
"Zamanlar ve mekanlar ten kafesiyle alakalıdır. Ten kafesini sahiplenmekten kurtulursan, belki o vakit sırlar da çözülür."
"Zaman toprak gibidir, biz o topraktan nâsiblenmeliyiz."
"Zaman nehir gibidir, üzerine neyi bırakırsan onu taşır. Peki yâ biz, biz neler bırakacağız bu nehre."
"Sen zamânı iyi kullan, yoksa zaman seni evirip çevirip kullanacak, sonra işime yaramıyor diye atacak."
Anadolu’da Bugün bizler, zamânı en doğru şekilde kullanalım, doğruğu ise Kurân'ımızdan ve efendimizin sünnetinden alalım.
ANADOLU’DA BUGÜN târihimize şöyle ibretle bir bakalım, hakikaten ibret alabileceğimiz çôk yaşanmışlıklar olmuş, model alabileceğimiz çôk örnek şahsiyetler olmuş.
Umarız bizler, hem ibret alanlardan olur, hem de doğruları modelleyenlerden oluruz.
Bu duygu yoğunluğuyla, Anadalu’da Bugün Gazetesi’nin değerli emektarlarını, kıymetli yazarlarını ve pek azîz okurlarını cânı gönülden selamlıyoruz efendim.