Azîzim, her konuya, her meseleye, her fikir dünyasına yaklaşırken, bardağın sadece boş tarafını gündeme getirmemeli, gündemde tutmamalıdır. Yoksa farkında olmadan hem kendi kendimize, hem de karşımızdaki nice konulara, nice fikirlere, nice canlara ve cânanlara, nice sâlihlere ve sâlihalara haksızlık etmiş olacağız. Bu konularda haksızlık edenler ise maalesef temiz olan hoş enerjilerini boşaltmış olur. Bu şekilde boşalanlar ise inanın bedenin de ve ruhunda bereket düşüklüğü, enerji düşüklüğü yaşar, hattâ yaşatır da. Bizler dini konularda da, sosyal ve tarihi konularda da hassas bir birey olmalı, konulara yaklaşırken sarraf gibi yaklaşmalıyız. Sarraf hiç bir zaman farklılıkları aşağılamaz, sarraf her değer edenin değerini biçer, sarraf değeri düşük olanı da altın kabul eder, değeri yüksek olanı da altın kabul eder, kimine 14 ayar altınsın der, kimine 18 ayar altınsın der, kimine 22 ayar altınsın der, kimine de 24 ayar altınsın der. Sarraf bu değeri biçer iken, bu değeri taktir eder iken, bu değeri ayan ve beyân eder iken hiçbir zaman farklılıkları aşağılamaz, hiçbir zaman değerinden fazla değer yüklemez, ne de değerinden değer kaybettirmez. Sarraf bunu yaparak farklılıklar arasında dengeyi sağlar. Sarraf bunu yaparak farklı farklı kaliteleri, farklı farklı değerleri, farklı farklı görünenleri cem eder. Sarraf der ki, insanlar da şu farklı farklı ayarlardaki altınlar gibidir. Yeryüzü insanları tercihleriyle, irâde-i cüziyyeleriyle, aldıkları kararlarıyla , sözleri ve davranışlarıyla, bakışları ve duyuşlarıyla, beden ve ruh halleriyle, inanın kendi kendilerinin ayarlarını belirlerler, kendi kendilerinin ederlerini dile getirirler, kendi kendilerinin cemallerini resmederler. Kendi kendilerinin romanı yazarlar, kendi kendilerinin eserlerini ortaya koyarlar.
Ey insan kardeşlerim, ey cânlarım ve cânanlarım. Ey aynı topraktan olma kardeşlerim, ey aynı ruhtan türediğimiz kardeşlerim, ey aynı hava ile aynı su ile aynı ateş ile yaşayan kardeşlerim. Bizler düşünen, tefekkür eden, akleden insanlar olarak, mutlaka ama mutlaka aklımızla, tefekkürümüzle, îmânımız ve ihlâsımızla bardağın dolu tarafına bakmalı ve çevremizi kucaklamalıyız, çevremizi bereketlendirici bakışlar göndermeli ve sözler söylemeliyiz. Hâsılı insanı olgunlaştıran her fiili işlemeli, her davranışı sergilemeliyiz. Hamlıklara götüren davranışlardan, sözlerden de kesinlikle uzak durmalıyız. Siyâsi konulara da, kültürel konulara da, tarihi ve milli konulara da, dini ve manevi konulara da, veyâ tam tersine inançsızlık konularına da böyle bakmalı, farklı görüşlere bu ruh atmosferiyle yaklaşmalıyız. Elbet her birerimiz şu sanal dünyada, şu sanal gül bahçesinde farklı farklı güller gibiyiz. İnanın her birerimizin farklı renkleri, farklı kokuları vardır, olacaktır da. Yeter ki kokularımız hoş koksun, yeter ki kokularımız pis kokmasın. Yeter ki zehir değil şifâ olsun ve olunsun.Yeter ey insan yeter artık aşımıza ve nice aşlara zehir katmayı bırakalım. Yeter ey Adem yeter, cennet olan şu dünyâmızı artık cehenneme çevirmeyelim. Yeter ey cân yeter, cânlara ve nice cânanlara artık zehir olmayı bırakmalı ve en güzel panzehirler olmalı. Yeter ey sultânım yeter, sultan gibi yaşamak ve yaşatmak vâr iken, artık ruhları ve ruhlarımızı, bedeni ve bedenlerimizi köleleştirmeyelim, şu bedenlerimizi ve ruhlarımızı gururun bataklığın da mahvetmeyelim, şu bedenlerimizi ve ruhlarımızı kibirlerin çukurunda yeşertmeyelim, şu bedenlerimizi ve ruhlarımızı inatlarımızın kötü ateşinde yakıp kül etmeyelim, şu bedenlerimizi ve ruhlarımızı fitnelerin mahvediliciliğinde mahvedip nice acı hâtıralar da biriktirmeyelim. Azîzim artık ayıkma vakti geldi ve geçiyor. Unutma sarhoşluk sâdece ağızdan alınanlar ile olmaz. Sarhoşluk kapı aralayan diğer uzuvlarımız ise gözlerimiz ve kulaklarımızdır, ağızdan alınanlar bedeni sarhoş eder, gözden ve kulaktan alınanlar ise mâlesef ruhu sarhoş eder. Ağızdan sarhoş olunan kişilerin tedâvisi daha kolay olur iken, gözden ve kulaktan sarhoş olunan kişilerin tedâvisi daha zordur. Birinin sarhoşluğu daha çok kendine zararı vâr iken diğerinin zararı daha çok toplumadır.
Etmê! Ben sarhoş değilim deme. Şu yeryüzü ayık görünümlü nice sarhoşlarla doludur. Peki yâ sen, yoksa sen de onlardan mısın. Azîzim etme! kendi kendini yanlış tercihlerle sarhoş etme! Ey cân, maddenin renkliliği kadar, sarhoş edenlerin de çeşitliliği vârdır. Üzüm şarâbı bedeni sarhoş eder, diğerleri ise ruhu, İmanı ve ihlâsı hasta eder. Sultânım, azîzim sevdiklerine bir bir bâk. Tekrâr tekrâr dokunduklarına ve enerji harcadıklarına hem de hassâsiyetle çôk iyi bâk. Unutmâ ey dost, sen dokunduğun kadar nâr olur ve nâr edersin, dokunduğun kadar yâ nûr olur ve nûr edersin. Ya olur ve oldurursun. ya da hamlaşır ve hamlaştıkçada hamlaştırırsın. Ne mutlu kendini hak ve hakîkat ile diri ve ayık tutabilenlere, ne mutlu sarhoş ile ayığın hakîkatini kavrayabilenlere. "Hadi sarhoşluğu bırak. Meçhulluğunun farkına var. Hadi meşgul ol, şu meçhul ruhunla." "Hadi ayıl! Şu dünya pazarından, sarhoş sarhoş alışveriş yapma, hadi ayıl ve ahiretini geçici zevklerle yakma!" "Ölçüsüzlük ve dengesizlik sarhoşluğuyla kendini harâb etme! Hadi fıtrat ayarlarına geri dön." "Ey dünya sarhoşu olan sen, hâlâ ölmedin sen, mânâ sarhoşu olabilir ve sonsuza kadar ayıkabilirsin sen." Anadolu'da Bugün bizler şunu çok iyi bilmeliyiz. "Tercih direksiyon gibidir, direksiyonu ise sarhoşlar kullanamaz." Bu duygularla Anadolu'da Bugün Gazetemizin yayın ekibini, görünmeyen emektarlarımızı, hâssaten pek kıymetli okurlarımızı selamlıyor. Ey kıymetli ok/urlarımız, sizin Ok/uduğunuz her ak ve pâk bilgi, inanın has mayalar konumundadır. Anadolu'da Bugün sizler, bu has mayanız ile nice gönülleri mayalayacaksınız. Selâm olsun sizin gibi cân dostlara ve okurlara.