TARİH VE İNSAN

Yolcu Aziz Kaya

Tarihe not düşenler, târihe hoş sedâ bırakanlar vâr. Tarihi ilmik ilmik işleyenler ve târihe yön verenler vâr. Târihte aziz olanlar ve şânı pek yüce olanlar vâr. Tarih ve insan, sanki tuval ile ressam gibidir. Biri yazılan ve çizilen, biri de yazan ve çizen gibidir. Biri resmedilen, biri de resmeden gibidir. Biri kağıt gibi, biri de kalem gibidir. Biri Ademoğlunun teni biri de ruhu gibidir. Evet evet ruh kalem hükmünde gibidir. Kalem olan ruh, teni şekillendirmeli, hoş dokunuşlar ile hoş çizgiler ile hoş fırçalar ile târihini şekillendirmelidir. Aslında insan bu şekillendirme ile, kendi kendinin ruhunu şekillendirmekte olduğunu bilmelidir. Tarihimiz de her birey, her insan kendi kendini şekillendirmiştir. Her Ademoğlu ve her Havva kızı, kendisine verilen irâde-i cüziyyeyle, târihin hakîkat Galerisi kendisini asmıştır. Ah dün de kalan insan ve tarih ah! Seni bu günkü biz bireyler keşke biz bireyler hakkıyla bir anlayabilsek, keşke biz bireyler seni hakkıyla bir okuyabilsek. İnşaallâh bugünkü biz bireyler, keşkeleri lügatimizden kaldırır, târihin kucağında en güzel şekilde ağırlanır ve yerimizi alırız. Kendi kendimizi şekillendirmek elbet kolay değildir lâkin biz bu zoru, târih ve insan okuyuşlarımız ile başarabilir, bugünkü insanlık imtihanlarını da en güzel şekil de başarabiliriz. Başarılar elbet emek ister, gayret ister, azim ister, karalılık ister, inanç ister, özellikle de önyargısız bir akış ister. Önyargısız bakışlar ve akışlar, dündeki temiz bilgileri bugüne taşır. İşte o dem, kendi kendimizi daha bir özgüvenle demleriz. İşte o dem, hem tatmaktan da, tadılmaktan da zevk alırız. İşte o dem belki de hamlıklarımız ve çiğliklerimiz de ortadan kalkar. Sevgili kardeşlerim biz sılâ-i rahim yapmak için ülkemize, şehrimize, köyümüze, mahallemize ve sokağımıza geldik. Biz sevdiklerimiz ve kaybettiklerimiz ile hasbihâl edebilmek için binlerce kilometre yolu çiğneyip geldik. Bu sıla-i rahim de biz de ailecek tarih ve insan dedik, biz de dünü bu güne hayırlı kılabilmek için ziyâretler gerçekleştirmeye gayret ettik. Bu sıla-i rahim de Bursa dedik, Söğüt dedik ve koyulduk yollara. Zamân ey zamân, dünkü sen ile bugünkü seni, en güzel şekilde harman eylemeli, cem eylemeliyiz. İşte o dem tarih ve insan, şu gökkubbe de hoş sedâlar bırakır diye inanıyor ve üzerine de umuduzu ekliyoruz. Bursa'nın mânevi sırlılarından, ruhu yüce pirlerinden, Âllâh'ımıza aşkı ve muhabbeti büyük olanlardan Üftâde Hazretlerini ziyâret etme nâsiblilerinden olduk elhamdülillah. Oradan daha yukarıya yürüyerek Tez Veren hazretlerine çıktık, fakat akşam üzeri olduğundan mâkamı kapalıydı. Biz de duâlarımızı kapıda okuduk ve hem kendine, hem de nice geçenlerimizin ruhuna hediye ettik elhamdülillâh. Somuncu Baba’nın fırını daha yukarlardaydı, lâkin bu saatte kapalı dediler, biz de o sebepten dolayı yukarıya doğru çıkmadık. Tekrar Üftâde Hazretleri’nin oraya döndük. Bursa da yaşayan bir dostumuzla Üftâde Hazretleri’nin ünündeki çay haneye oturduk ve sohbete başladık, sohbetimiz ilerlerken bir zât masamıza yaklaştı oturabilir miyim dedi. Biz de tabîki buyrun dedik ve masamıza oturdu ve hiç bir şey demeden sessizce çayını yudumladı, aynı zamanda da purosunu cebinden çıkarıp yaktı. Bir müddet sonra masamıza gelen kişiye merhaba, nasılsınız efendim dedim. İsminin de Abdussamed olduğunu o vakit öğrendim. Abdüssamed abi o vakit bize dedi ki Ulu Cami’yi ziyâret ettin mi diye sordu. Ben de evet dün ziyaret ettik ve namaz kıldık dedim. Ulu Camii Müslümanlar pek kıymet arz eder dedi. Yeryüzündeki beş büyük makamdan biri, beş manevi büyük ibâdethânelerden biri olan Ulu Cami de tekrar bir sabah namazı kılmamı istedi. Biz de kendilerine eyvallâh dedik ve teşekkür ettik. Bir de caminin içerisindeki Vav panasunun altında iki rekat namaz kılmamı istedi. Ertesi gün sabah namazını ifâ edebilmek için erkenden uyandık ve otelden ayrıldık. Caminin caddesine aracımı bırakabileceğimi söylediler, biz de öyle yaptık ve Ulu Cami’ye yöneldik. Caminin dışı etkileyici ve ecdât kokusu var ammâ velâkin içerisi daha da etkileyici. İçeri de yaşlı bir amca gördüm ve kendisine doğru yaklaştım ve selam verdim. Amcanın adı Mehmet imiş, Mehmet amca bu cami de Vav panosu varmış, orda namaz kılmayı tavsiye ettiler dedim. Mehmet Amca bize döndü ve şöyle dedi, evlâdım sen bu seher vaktinde burada ol da ötesine karışma. Çünkü seher vakitleri duâların icâbet olunduğu zaman dilimidir. İnşaallâh senin de duâların kabul olur inşaallâh dedi. Daha sonra elimden tuttu ve Vav harfinin önüne götürdü, orda berâberce sünnetleri kıldık elhamdülillah. Üzerine de cemeatle berâber sabah namazını kıldık elhamdülillâh. Tesbihat ve duâdan sonra Mehmet Amca bana bekle dedi, cemeat dağılınca seni Ulu Camii imamı ile tanıştıracağım dedi. Hakîkaten Ulu Camii İmamı Ali Hocamız ile tanıştık ve ayak üstü hasbihal ettik. Kendileri bizi imam odasına buyur ettiler, biz de birazdan bu davete icâbet ettik. İmam odasını girdiğim de küçük bir eğitim halkası gördüm, Bu eğitim halkası ilim ehlinin ilmine ilim katmak için bir halka idi. Mâşaallâh her bireri edep ve haya timsaliydi. Biz onların ilim enerjilerinden daha fazla mahrum olmasınlar diye, ziyâretimizi kısa tutup müsâde istedik. Ali Hocamız da masasındaki iki adet suyu bize ikram etti ve bizi uğurladı, evet evet hocamız bizi su ile rahmet ile uğurladı. Mehmet Amca dedi ki sana bu seher vaktinde çay ve su böreği ikram etmek istiyorum dedi, biz de memnuniyetle dedik ve Mehmet Amca’ya tabî olduk. Çaylar içildi, börekler yendi, Mehmet Amca bizi Sultan Yıldırım Bayazıd Camii’ne götürebileceğini söyledi. Biz de ne kadar hoş olur dedik ve Mehmet Amcamızı arabamıza buyur ettik ve berâberce Yıldırım Bayazıd Hân Câmii’ne ve Türbesi’ne vardık, orda da duâlar üzerine duâlar, tefekkürler üzerine tefekkürler koyduk elhamdülillâh. Mehmet Amcamızı evine kadar götürdük ve numaralarımızı değişip, kucaklaşıp ayrıldık. Bursa ziyâretimiz de Emir Sultan Hazretlerini, Yeşil Camii’ni ve Türbesini, Şahedet Cami’ni, Osman Gâzi ve Orhan Gâzi Hazretlerini ziyâret edebildik elhamdülillâh. Tabi ki Bursa’da hem ruhumuzu hem de tenimizi doyurduk. Uludağ’ın eteklerindeki 617 yaşındaki çınar ağacını ziyâret ettik, ihtişamlı gövdesiyle hemhâl olduk, kollarının altında çaylarımızı yudumladık, aynı zamanda Bursa ile nam salmış kestanelerinin de tadına baktık. Bursa bir de İskender döneriyle meşhur, hakikaten o hoş damaklardaki lezzeti unutmayacağız. Bursa ziyâretimizdeki yoldaşımız, cândaşımız ve Akif kardeşimizi ve âilesini, Bursa’da bize eşlik eden dostumuz Mehmet Abimizi ve ailesini, aynı zamanda dostumuz Özcan Âbimizi saygı ve hürmetle anıyor ve selamlıyoruz. Tabi ki Bursa’dan Konya’ya dönerken Söğüt’e, Ertuğrul Gâzi’ye heyecanlar içerisinde, hüzünler içerisinde gittik. Ertuğrul Gâzi’nin, Halime Hatun’un, Savcı Bey’in huzurunda hem mutluluğu yaşadık, hem de gözyaşlarını tutamadık. Görev değişimindeki Alplerimizi gördük ve çok ama çok duygulandık. Bu ziyâret aslında daha çok anlatılır değil, yaşanır bir duygu idi. Anadolu’da Bugün bizler bu değerlere sahip çıkmalıyız, Vatan'ı Vatan yapan yücelerimizi, en yüce şekil de yüceltmeye devâm etmeliyiz. Rabbimiz her birerimizin ziyâretlerini kabul etsin inşaallâh. Hoş bir tarih ve insan ikilemini yüceltmek gayreti ve arzusu ile efendim. Bu duygu atmosferiyle Anadolu’da Bugün Gazetemizin emektarlarını, pek kıymetli okurlarını ve maddi ve mânevi emek sarf edenlerini saygı ve hürmetle selamlıyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.