Ne garip bir zaman diliminde yaşıyoruz böyle.
Her kişinin ölçüsüz kişiliği, maalesef ölçü olmuş çıkmış günümüzde.
Vâllâhi ölçü dâhi şaşmıştır, bu ölçüsüzlerin zaman dilimine.
Ölçü aslında, eneleri tâ baştan yok eder ve öldürür.
Kimin ölçüsünde ene vâr ise, kimin ölçüsünde benlik vâr ise, kimin ölçünde egoizm vâr ise, kimin ölçüsünde çıkar ve menfaat vâr ise, kimin ölçüsünde tarafgirlik ve bizdencilik vâr ise, kimin ölçüsün de haksızlık ve adâletsizlik vâr ise, kimin ölçüsünde haram ve nâhoş haller vâr ise, kimin ölçüsünde merhametsizlik ve vicdansızlık vâr ise, kimin ölçüsünde taş kalplilik ve insansızlık vâr ise, vallâhi ölçü o vakit, ölçü olmaktan çıkar ve ölçüsüzlük ölçüsü denge oluverir kâinatta evet evet yanlış duymadınız ölçüsüzlük ölçüsü.
Ölçünün temeli hâk ve hakîkattir, ölçünün temeli bireylerin birleştiği ve dengelendiği en hassas yerdir, en hassas başlangıçtır.
Gündelik hayatlarımıza bir bakalım Allâh aşkına, hemi de bir tabip gibi bakalım kendi kendimize
İşinin uzmanı önyargısız ve ölçülü bir psikolog gibi bakalım kendi kendimize
Günahsız bir sabî bakışıyla bakalım, kendi kendimizi nasıl kirlendirdiğimizi görelim. Kendi kendimizi, nasıl yaşayan ölülerden eylediğimizin idrâkine varalım
İdrâk azizim idrâk, sâhi sen hiç idrâk eğitimi aldın mı azîzim ?
İdrakin de eğitimi mi olurmuş, olur tâbi hem de bal gibi olur, hem yaratılana şifâ mâhiyetiyle olur.
İlâhi kitaplar insana idrâk eğitimi verir.
Allâh'ın elçileri de, idrâki anlayarak ve hissederek hayatlarında hep ama hep yaşamışlar.
Peki sâdece idrâk eğitimi vâr ilâhi kitaplar da ve Peygamberlerin hayatlarında
Tabî ki hâyır.
Bu iki sancağın altında çôk ama çôk eğitimler vâr.
Neydi bu iki sancak, altını tekrâr tekrâr çizelim, önemini hissederek ve hazmederek kavrayalım ve hayatımız da hakkıyla kullanabilelim.
Allâhımızın gönderdiği ilâhi kitaplar ve Peygamberler.
Benim kanımca, yeryüzünün en büyük medreseleri, yeryüzünün en büyük ve kapsamlı üniversiteleri bu iki mübâreklerdir. Bu mübârekler, bir birlerini dengeleyen ve ölçüleyen ikizlerdir
Bu mübârekler, sanki ölçünün iki kefesini temsil etmektedir.
Kimin terâzisinin bir kefesinde peygamberler vâr ise, diğer kefesinde ilâhi kitaplar vâr ise hiç korkmasın, hiç mahsun olmasın, hiç tereddüt etmesin, hiç kararsız kalmasın.
Çünkü artık o kişinin ölçü birimi hâk ve hakîkat olmuştur.
O kişi artık nefsinden değil, ruhundan konuşur olmuştur
O kişiler ki artık, ölçüsüzlüğü ölçü olmaktan çıkarmışlar, dengesizliği ortadan kaldırmışlardır.
Unutma azîzim enelerin olduğu yerde hâk misâfir olmaz.
"Bâk âşıkların şâhı Yunus Emre ne diyor."
( Sen çıkarsan aradan, kalır yaradan. Sen çıkmazsan aradan, kalmaz yaradan.)
Yunus Emremizin bu köşe taşı sözlerinde, enelerin ne kadar zararlı, ne kadar tehlikeli olduğunu görüyor ve hissediyoruz.
Aslında ibliste, enesi yüzünden, benliği yüzünden huzurdan kovulmadı mı ?
Elcevâp evet, sırf ben ben dediği için, enesini ön plana çıkardığı için huzurdan kovuldu ve lânetlendi.
Bakara Suresi, 34.ci ayetinde, Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.
"Meleklere: “Âdem’e secde edin!” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secdeye kapandı. İblîs ise direnerek bundan kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu."
Araf Suresi, 11.ci ayette ise Rabbimiz şöyle haber vermektedir.
"Sizi yarattık, sonra size şekil ve biçim verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin!” buyurduk. Hepsi hemen secde etti. İblîs müstesnâ; o, secde edenlerden olmadı."
Araf Suresi, 12. ayette ise Rabbimiz şöyle haber vermektedir.
"Allah: “Ey İblîs! Emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir?” diye sordu. İblîs: “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan yarattın” dedi."
Îşte o demden bu deme kadar, iblis ile Adem’in mücâdelesi başladı, işte o demden bu deme kadar, insanlık imtihanını kaybedenler ve kazananlar var.
Maalesef ölçüsüzler kaybedenler kervanına, ölçülülerde kazananlar kervanına katılmışlardır.
Son nefesine kadar, ölçülüler kervânından ayrılmayan kişiler, hazreti insan olmuş ve tekâmülünü tamam etmiş kişilerdir.
Hazreti insanın dilinden de hâk konuşur, elinden de hâk tutar, gözünden hâk görür.
Mâdem insanoğlunun ruhuna, Rabbimizin ruhundan ruh üflendi, o vakit bizler benliğimizi ve egomuzu hiçe indirelim.
Hakkın ve hakîkatin önündeki ölçüsüzlük engelini, Kur'ân ve Sünnet ile kaldıralım.
Unutmâ azîzim tercihlerin, karanlığı aydınlatan kandiller ise, hiç durmâ tercihlerini yapmaya devâm et.
Tercihlerdir insanı daha ölçülü ve daha ölçüsüz yapan.
O vakit şimdi sen, tercihlerine bâk ve kendi kendini tart.
Ey cân, artık ben ben demeyi bırâk, unutma ben ben diyemeyeceğin günler her an sana kavuşabilir.
O gün sana kavuşmadan, sen ölçülülüğe kavuş.
Ölçü senin doğru irâdenle parlar durur, yanlış irâdenle ise kararır ve karartır.
Dur yolcu dur.!
Oranlamalarını hangi mihenk taşına göre ayarladığına bir bâk.
Öyle yâ kiminin ölçüsü nefsâni, kiminin ölçüsü rahmâni.
Kiminin ölçüsü dünyevi, kiminin ölçüsü uhrevi.
Yâ senin oranların ey cân yâ senin
Azîzim lütfen, sen de Hakkın oranlarıyla kendini oranla.
Ölçüsüzlüğün meyveleri pek acıdır, söz ve hâl elbiseni dikkatlice ölç ve biç.
İnsan terzi gibidir, biçtiğinden sorumludur.
Evet evet sarf ettiğimiz sözer ve haller, insana yâ nâr olur ya da nûr.
Sarf ettiğimiz sözler ile yâ akarsu olur hedefimize şarıl şarıl şarıldar ve hedefimize huzur ile gideriz, ya da bulunduğumuz suyu bulandırır ve îçerisindeki nice canlıların, nice Ademlerin birbirine çarpmasına, birbirini incitmesine, birbirlerindeki enerjiyi boşa harcamalarına vesîle oluruz.
Dil ve hâl tercûmanlarımızı en iyi şekilde kullanmalı, yanlış anlamlara, yanlış yorumlara, yanlış düşüncelere fırsat aramamalı.
İşte o an, sözümüz hem kendimize, hem de karşımızdakine şifâ olur.
"Ölçüsüzlük ve dengesizlik sarhoşluğuyla kendini harap etme! Hadi fıtrat ayarlarına geri dön."
Anadolu’da Bugün bizler, ölçüyü baş tacı etmeliyiz ve şifâ bellemeliyiz.
Bu duygu yoğunluğuyla, Anadolu’da Bugün Gazetemizin emektarlarını, çok değerli okurlarını, maddi ve mânevi destek sağlayanlarını cân-ı gönülden selamlıyorum efendim.