Nice nefesler geldi geçti şu dünyâdan,
Nice nefesler imtihanını tek tek yaşadı ve geçti şu âlemden,
Nice nefesler, nefesine kör oldu, âmâ oldu, belki de bakar kör oldu kendi kendine.
Ey insan uyan artık uyan, sen sâdece ve sâdece nefesten ibâretsin.
Sakın ola nefes diyip geçme, o nefes ki gözlerinden gördürür, o nefes ki kulaklarından duyurur, o nefes ki dillerinden konuşturur, o nefes ki ellerinden tutturur, o nefes ki ayaklarından yürüttürür, o nefes ki seni düşündürttürür ve aklettirir.
Nefes ey cân nefes, sen aldığın nefesler ile resmedilmektesin.
Sen aldığın nefesler ile yâ nûrâ ya da nârâ koşmaktasın
Sen aldığın nefesler ile yâ cennetini ya da cehennemini oluşturmaktasın,
Sen aldığın nefesler ile tartılacak, ölçülecek ve biçileceksin.
Senin nefeslerin şu dünyâ denizindeki gemiye benzer, Nefes sâhibi olan her birey hoş bir gemi hükmündedir.
Kim gemisini karaya, kim gemisini hakikate, kim gemisini en doğru hedefe ulaştırmak ister ise, istikâmetini çok iyi belirlemelidir.
İstikâmetini belirleyebilenler ise nerden geldiğini çok iyi bilenler ve nereye gitmesi gerektiğini de çok iyi kavrayanlardır.
Kavramak ey cân kavramak, kavramak aklı kullanmayı gerektirir.
Aklın önünü aslâ ama aslâ karartmamalı, aklın önünü aslâ ve kat'â kapatmamalı ve örtmemeliyiz.
Azîzim şu sanal dünyâ hakikattir, şu senin nefes gemin de hakîkattir, şu senin tercihlerin de hakikîkattir.
Ey cân sen şâyet şu sanal dünya da kaybolup gitmek istemiyorsak eğer, şu nefesler gemimize çok iyi dikkat etmeliyiz.
Nefes gemisinin direksiyonunu ancak tercihlerin ile, irâdei cüziyyen ile kullanabilirsin.
Nefes gemin ile yol alırken şu dünya da, farklı farklı imtihanlarla karşılaşacak, farklı farklı zorluklar yaşayacak, farklı farklı sıkıntıları bertaraf edeceksin.
Azîzim bu yoldaki enerji kaynağın, yaratılış sırrında âşikardır.
Evet evet anlatılmak istenen tam da burası "ır ve âşikâr gibidir." Hem açıktır, hem de kapalıdır hakîkât.
Ey insân, o vakit sen sırrını yaratılışın ile çöz ve arala.
Düşün ey insân düşün, ben niye yaratıldım, neden yaratıldım diye hâkîkaten çok iyi düşün.
Ey insanoğlu, Allâh aşkına yeryüzünde hayâlimizle, aklımızla, tefekkürümüz ve düşüncemizle neler düşlüyor, neler neler üretiyoruz.
Her ürettiğimizi bir sebeb, bir gâye, bir amaç üzere üretiyoruz.
Her ürettiğimize bir görev, bir sorumluluk, bir vazîfe yüklüyoruz.
Örnekler verecek olur isek, en çok kullandığımız televizyon bizlere uzakları yakın etsin diye, bilmediğimizi bildirsin, göremediklerimizi göstersin diye televizyonları üretiyoruz.
Bizler bu televizyonları önemsiyor ve adam yerine koyuyor ve muhatap kabul ediyoruz.
Aslında tam da burda kendi kendimize söylenecek, kendi kendimizi eleştirecek o kadar konu, o kadar söz vâr ki, şimdi o eleştiriler bu köşeye sığmaz.
Sâdece bu sözleri yazarken aslında kafam dank etti ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi gerektiğini düşündüm.
Sahi bizler Yaradanın yarattığı insanı muhatap almıyor, o mucize insanoğlunu adam yerine koymuyor, o hazreti insanı kendi kendimize ayna etmiyorduk
İşte belki de tam da kaybı bu nokta da yaşıyorduk, neden mi kaybı bu nokta da yaşıyorduk ?
Elcevâp insan kendi yarattığı, yânî kendi ürettiği ile zaman geçiriyor, ammâ Allâh'ın yarattığı insanla artık çok az zaman geçiriyor veyâ hiç zaman geçirmiyoruz.
Durumumuz çok vahim, bizler çok ciddi derecede hastalığa tutulmuşuz, tedâvisi ise hem zordur hem de çok kolaydır.
Bu zora ve kolaya biraz sonra değinelim.
Kim telefonunu muhatap aldığı kadar, insanı yâni Ademi, yâni aile bireylerini, yâni arkadaşlarını ve dostlarını muhatap aldı ? Sorunun cevâbı çok açık aslında değil mi, Tabiî ki sosyal medyayı, tabî ki telefonlarımızı ve televizyonlarımızı daha çok muhatap aldık değil mi ? Bu acı ama kaçınılmaz cevap evettir.
Etme ey insân etme! televizyonu ve telefonu muhatap aldığın kadar insanı muhatap alsaydın, nefes dilimlerini aynı oranda insana da harcasaydın, inanıyorum ki bu gün hayatın da sorun olarak yaşadıklarına muhatap olmayacak veyâ muhatap olduklarını teşhis edecek, daha sonra tedâvi edecek ve en sonunda da sorunları hayatından söküp atacaktın.
Aman yâ Rabbim, yoksa bizler farkında olmadan sosyal medyayı, televizyonu ve telefonları kendimize ilâh mı edindik, yoksa bizler bakan kölelerden ve duyan kölelerden miyiz ?
Tam da bu nokta da her birerimiz kendi kendini tartsın ve biçsin.
Bizler kardeşlerim bizler, kimimiz yaradanın kulu ve kölesiyiz, kimimiz de kendi ürettiklerimizin kulu ve kölesiyiz.
Oysa Allâh bizi kendine kul, peygamberine de ümmet yarattı.
Azîzim nefesin vâr ise sen vârsın demektir, sen vâr isen nefesin ile bu günü irâde edecek, bu günü irâde edenler ise geleceği, öteleri resmedeceklerdir.
Ânına besmele çek ve nefeslerini şifâlandır. Nefesler de şifâlanır mı, tabiki şifâlanır.
Nasıl ki nefesler tercihler ile karartılır ise, yine doğru tercihler ile, doğru kararlar ile besmele çekip şifâlanır.
Ey cân bir televizyon verileriyle, hiç kablo olmadan irtibat sağlayabiliyor, görüntülü görüşebiliyorsun.
Besmelenin de verileri vardır ve hakîkattir.
İhlasın ve İmânın da verileri vardır ve hakîkattir, Kur'ânın ve Sünnetin verileri vardır ve hakîkattir, Peygamberlerin verileri ve vardır, haktır ve hakîkattir.
Elbet görebildiğimiz veyâ göremediğimiz mânevi veriler vardır, haktır ve hakîkattir.
Meselâ halk arasında veyâ enerji kallanıcıları arasında, telepati deniyor, altıncı his deniyor ve bu hisler ve bu telapatiler dile geliyor.
Ey cân, vâllahi biz insanlar nefeslere yüklediğimiz tonlar kadar veriler elde edebiliriz.
Tonlar ey cân tonlar.
Tonlarını dengele, teninin hakkını tenine, ruhunun hakkını da ruhuna ver.
İşte o vakit gecen de nûr olur, gündüzün de nûr olur.
Unutmâ azîzim nefesler uçağa benzer, uçağa binerken elde eder, uçaktan inerken de geri verirsin.
Uçağa binenin binmesi de inmesi de nasıl hak ise insan uçağına verilen nefes de aynı ölçüdedir.
Doğarken nefesler verilir, ölürken de nefesler alınır.
Azîzim yaşamak bir sanât imiş, sen bu sanatı Allâh'ın gönderdiği kitaplardan, yine Allâh'ın seçtiği Peygamberlerden öğren.
Lâkin derslerine iyi çalış ve en güzel şekil de kavra.
Bu yolda kavradığın kadar nefeslerinin değeri artar.
Nefeslerinin değeri arttıkça da hakîki verilere ulaşır ve yaratılış sırrı ile musemmâ olursun.
Anadolu’da Bugün bizler, yeryüzündeki nice gelmiş nice nefeslerden ders çıkarır ve gelecek nefeslerimizi de bereketlendirebiliriz.
Kurban Bayramı vesilesiyle, İbrahim Aleyhisselâmın ve İsmail Alehhisselamın sadâkatini, samimiyeti, ihlası ve teslimiyetini selamlıyor ve bu konuyu da tefekkür etmeyi teklif ediyorum efendim.
İnşallâh yeryüzü mazlumlarının yüzünün güldüğü bayramlara kavuşmak nâsib olsun, mazlum Filistin’in ve halkının sağlıklı huzurlu, gözyaşlarının da dindiği, muzaffer olduğu daha nice bayramlara kavuşsun kavuşalım inşallâh. Bu duygu yoğunluğuyla Anadolu’da Bugün Gazetemizin emektarlarını, pek kıymetli okurlarını ve maddi manevi destek sağlayanlarını cânı gönülden selamlıyorum efendim.