Neden birilerini birilerine dönüştürme derdindeyiz,
Neden birilerini birilerine benzeştirme gayreti içerisindeyiz,
Neden birilerini birilerine kopyalaştırma düşüncesindeyiz,
Neden birilerini birilerine aynılaştırma çabasındayız,
Neden birilerini birileriyle ölçmek tartmak ve daha sonra da biçmek zorundayız.
Ah kardeşlerim ah!
Belki de en yakınlarımıza en büyük zararı bu düşünce atmosferiyle veriyoruzdur.
Belki de oğlumuza ve kızımıza bu yol ile yaklaşıyor ve mâlesef ve mâlesef yollarını yine bu teknikle karartıyoruzdur.
Belki de kanımızdan ve canımızdan olan kız kardeşlerimizi ve oğlan kardeşlerimiz bu tekniklerle değerlendiriyor, mâlesef ve mâlesef geleceklerini yine bu tekniklerle karartıyoruz.
Belki de Anne ve Babamızı bu düşünce birikimiyle anlamaya çalışıyor, ama yine mâlesef farkına olmadan Anne ve Babamıza çok ama çôk haksızlıklar yapıyoruzdur.
Belki de En yakın dostlarımızı ve arkadaşlarımızı bu yanlış hesaplar yüzden kaybediyor, mâlesef ve mâlesef hem biz hem de karşımızdakine acılar çektiriyor ve nice dostluklara ve nice arkadaşlıklara yazık ediyoruz.
Azîzim o vakit ne yapmalı da bu acılara, bu kayıplara, bu hüzünlere, bu anlamsızlıklara son vermeliyiz. ?
Önce durmalı ve insanın yüceliğini idrâk etmeliyiz,
O insan ki Allâh zülcelâl velkemâl hazretleri, insanı en güzel yarattığını şu ayeti celilede beyân ediyor.
"Tin Suresi 1- 4 Ayet Tefsiri
1. Yemin olsun incire ve zeytine
2. Sinâ Dağına
3. Ve şu güvenli beldeye
4. Şüphesiz biz insanı en güzel bir biçimde yaratmışızdır."
Yüce Yaradan insanı bu kadar yüceltiyor ve güzel yarattığını beyân ediyorsa eğer.
O vakit biz hakîkaten çok hassas davranmalı ve insanı değerlendirirken bir tabib gibi, bir doktor gibi, bir nârin bir varlığa dokunur gibi dokunmalı ve o incelikle yaklaşmalıyız.
Hattâ karşımızdakinin yerine kendimizi koymalı, empati bilimini de en üst seviyede kullanmalıyız.
Hakîkaten insan denen varlık, yânî bizler çôk hassas ve nârin varlıklarız.
Önyargısız yaklaşımlara kapımızı ve gönlümüzü sonuna kadar açtıkça açarız.
Önyaryıyla yaklaşanlara da bir o kadar kapımızı da gönlümüzü de kapatırız.
Belki de en enerji yüklü baş tâcı kelime "anlaşılmak" tır.
Tabi ki anlamanın ve anlaşılmanın ne yüce bir okul olduğunu idrâk etmemiz gerektiğine inanıyor ve gerekli araştırmalar yapmamız gerektiğine inanıyoruz.
Azîzim önce anlamaksa murâdın, o vakit hiç zaman kaybetme lütfen, dön kendine, dön özüne.
Çünkü bu yolda özünü tanıyamayanlar, özünden olanları da tânıyamaz.
Kendini anlamayanlar başkasını da anlayamaz ve empati kuramazlar.
Kendindeki yüce vasıfları keşfedenler, elbet karşındakinin de aynı topraktan, aynı sudan, aynı ateşten, aynı havadan yaratıldığını bilir ve muhâtabına bu cihetten yaklaşır ve merâmını anlatır.
Kardeşlerim tekrar yazımızın başına dönecek olur isek,
Hiç birimizin birimize benzemediğinin idrâkine varmalıyız.
Her birerimizin enerji yoğunluğu farklı farklı olabilir, bu farklılıklar da insanları farklı farklı alanlarda yüceltebilir, farklı farklı dallarda azîz kılabilir, farklı farklı meslekler de başarılı eyleyebilir, farklı farklı eksikleri bu vesîleyke artıya çevirebilir.
Meselâ kimileri eğitim de başarılardan başarılara koşarken, kimileri de zanaatta başarılardan başarılara koşuyor.
Kimileri sanatta ve edebiyatta başarılardan başarılara koşarken kimileri de çiftçilikte ve üretimde başarılardan başarılara koşuyordur.
İllâ da o insan eğitimde başarılar sergilerken sen neden başarılar sergilemiyor, neden sen derslerinde kötü sonuçlar alıyorsun düşüncesini yaşamamalı ve karşımızdakine de yaşatmamalıyız.
Böyle zamanlar da insanlar, öz toprağının, öz mârifetlerinin, öz kapasitelerinin bilinmesini ister.
Çünkü başarılar bilme'nin arkasında yatar.
Bilmeyenler, bilinmeyenler hakîkaten olumlu sonuç elde edemezler.
O vakit başarı önce bilmek te gizli. Bilmek ise önyargıyı reddeder.
Önyargısız hem kendi hakikatine hem de karşındakinin hakîkatine yaklaş, yaklaş ki nice kapanmış olan kapılar açılabilsin, nice karanlıklar aydınlığa dönüversin, nice susamışlıklar rahmet bulsun.
Ey cân sen sen ol, ne kızını oğlunla tart, ne de oğlunu kızınla tart.
Ey cân evlatlarının başarılarını ve başarısızlıkları, bir başkalarının başarıları ve başarısızlıklarıyla lütfen ne tart ne de biç.
Çünkü ne senin evladın onların evladı, ne de onların evladı senindir.
Bak Allâh aşkına şu âleme, Allâh sâdece zeytin ağcı, incir ağacı, elma ağacı, armut ağacı veyâ hurma ağacımı yaratmıştır.
Elbette hâyır, her bireri farklı farklı tatları, farklı farklı lezzetleri, farklı farklı hoşlukları içerisinde barındırmaktadırlar.
Hele şu cennetlikle müjdelenmiş dört büyük hâlifelerin farklılıklarına şöyle bir nifus edelim, biraz daha yakından inceleyelim.
Hazreti Ebû Bekri Sıddık, Efendimizin sâdık dostu, cömertliğiyle her dàim İslam dâvasına katkıda bulunmuş yüce bir ruhtur.
Mekke'den Medine'ye hicreti berâber yapmışlar, yolda mağaraya sığınmışlar, örümcek mağaranın duvarına ağ örmüş, kuşlar yumurta yapmış ve efendimizin kendisinin korunmasına şâhâdetlik etmiştir.
Hani denir yâ bu hak yolda malını veremeten canını veremezmiş.
İşte İlk Halifemiz Ebu bekri Sıddık da Allâh'ın dâvasına malıyla canıyla hizmet etmiş ve efendimize cân yoldaş olmuştur.
Hazreti Ömer Bin Hattab ise heybeti ve âdâletiyle nice fetihleriyle ön plana çıkmış ve İslam dâvasına hizmet etmiştir.
Hele hele Hazreti Ömer'in Kur'ân-a karşı önyargılı olmaması, Onu pek yüce kılmış kendisindeki hakikati en güzel şekilde ortaya kayabilmiştir.
Hazreti Osman Bin Affan ise edebi ve âhlakıyla dikkatleri üzerine çekermiş hattâ bir gün Peygamber efendimiz Muhammed Mustafa bir mecliste iken, oraya Osman Bin Affan gelir. Peygamber efendimiz onun edebine ve ahlakına binaen ayağını topladığı ve ona hürmet ettiği söylenir. O Osman Bin Affan Kurân'ı ezberlediği dile getirilir ve Kurân--ı Kerîmi ezberleyerek Mucize ilan kitabımıza hizmet etmiştir.
Peygamber efendimiz Ali Bin Ebi Talib den şöyle bahsetmiştir
"Muhacir ve ensarın büyüğüdür, amcamın oğludur ve dâmadımdır.
Tenu tenimden, kanı kanımdan, tüyü tüyümdendir.
İki torunumun babasıdır. Hasan ve Hüseyin’in
O Allâh'ın aslanı ve kılıcıdır.
Allâhtan uzak olmak istemeyen, Ali'den uzak olmasın demiştir.
Bakın kardeşlerim dört büyük halifenin hiç birisi birisine benzemiyor.
Lâkin her bireri artılarını hakta ve adâlette cem etmiş, bir etmiş, birbirlerini kuvvetli etmişler.
Dememiz o ki kardeşlerim, her birerimiz farklılıklarımız ile bereketliyiz, sakın ola Allah'ın bizlere yüklediği artıları eksi görmeyelim. sâdece ve sâdece kendimizi keşfedelim ve artılarımız ile bereketlenelim.
Lütfen özünüzdeki renginiz mâvi ise, kendinizden sarı renk beklemeyiniz.
Yoksa Allâh muhafaza kendi kendinizi inkar eder, var olan bereketinizi kaybeder ve iflas eden nesillerden oluruz.
Anadolu’da Bügun
Bizler hem kendimize, hem de çevremize önyargısız yaklaşalım, anlayalım ve anlaşılalım.
Anadolu’da Bugün bizler elbet tarihimizin evlatlarıyız.
Lâkin bizler kendini bilen ecdâdımızın nesilleri olalım.
Bu vesileyle günlerimizi huzur bahçesine, denge ve ölçü bahçesine çevrelim inşallâh.
Bu tefekkür yolculuğuyla Anadolu’da Bugün Gazetemizin maddi manevi emektarlarını, pek kıymetli okurlarını saygı ve hürmetle selamlıyoruz efendim.