Ey cân,
Göremediğin ruhuna inanır, sonrada göremediğin Allah'a inanmazsın.
Üzerine birde akıllıyım dersin
Sâhi mâdem akıllısın, o vakit şu aklını bir gösteriver ?
Gösteremediğin aklına inanır, sonrada göremediğin Allâh'a inanmazsın.
Ey biçâre aciz kul, şimdi sen göremediğin ruhuna ve aklına inandığın gibi, O yaratıcı olan Allâh'a da inan. Vallâhi şu âlemdeki her zerre O Rahmân'ı anlatmakta! Yeter ki sen gözlerindeki perdeyi arala.
Ey Ademoğlu,
Renkleri meydana getiren topraktır değil mi?
Peki yâ toprağı kim meydana getirdi ?
O vakit bizler düşünmeli değil miyiz, gecenin ve gündüzün, güneşin ve ayın, dağların ve denizlerin, Allâh'ın Tekvin sıfatıyla yaratıldığını.
Yoksa biz! Yaratılana hayran olup da, Yaradana hayran olmayan, fakîr ve kaybeden insanlardan mıyız.
Şayet öyleyse çok yâzık, hem de çôk yazık.
Ne tuhaf, biz aklımızı dünya için, madde için çôk iyi kullanıyoruz.
Lâkin ne acıdır ki o aklımızı biz, çôk iyi kullanmıyor ve yazık ediyoruz.
Biz şu sanal dünyada, yaşayabilmek ve kimseye muhtaç olmamak için elbette çalışmalıyız.
Lâkin bu çalışmalar, âhiretimize, yânî sonsuzluğumuza olan gayretlerimizi engellememeli.
Çünkü bizler, madde ve mânâ üzerine, ten ve ruh birlikteliğine dayalı yaratılmışız.
Elbette bâzıları âhirete inanmayabilir, abdestle bedenini yıkamayıp temizlenmeyebilir
Namazla da ruhunu dindirmeyip, daha da buhranlara ve psikolojik sıkıntılara dücâr olabilir.
Ey cân kardeşim,
Peki yâ Âhiret vâr ise ne olacak bizim halimiz. Elbette bizler inanmaktayız Âhiretin varlığına, kim bilir belki de bizim de imanlarımız zayıftır. Onun için belki de îmanlarımızı kontrol etmeliyiz.
Zayıf ve hasta olan taraflarımız vâr ise, bir bir tedâvi ettirmeliyiz.
Şimdi bizim mâdem göremediğimiz bir ruhumuz var, onun varlığına adımız Azîz gibi inanmalıyız, bu hususta varsa şüphelerimiz bilgi ve ilim yoluyla bu şüpheleri bir bir ortadan kaldırmalıyız.
Biraz kalpten önyargısız düşünelim, neyi mi ? Tabi göremediğimiz Allâh'a inanmayı. Göremediğimiz aklımıza inandığımız gibi, göremediğimiz Allâh'a da inanmayı.
Nasıl ki ruhun belirtileri ve işaretleri vâr, elbette Allâh'ın da belirtileri ve işaretleri vardır.
Yeter ki biz bakar kör olmayalım,
Yeter ki hakîkatin önüne perde örmeyelim.
Yeter ki biz gördüklerimizi ve duyduklarımızı hikmet terâzisinde tartalım.
Yeter ki biz görünende takılıp kalmayalım. Çünkü hakikat ışık saçan ampül değildir. Hakikat o ampüle gelen enerjidedir.
Şu tenimiz de aynı ampül mesâbesindedir. Hakikat olan ise enerji mesabesindeki ruhumuzdur.
Ruh ile beden arasında bir barış imzalayalım, her ikisi de bir birinin hakkına tecâvüz etmesin. Her ikisi de rızkı için çalışsın ve gerekli sermayeyi biriktirsin.
Unutmâ! Tenin sermayesi bu dünya için, ruhun sermayesi ise âhiret içindir.
Şimdi dostlar! Sizler de, bizler de bu dengeyi ölçü alalım ve yolumuza devâm edelim.
Etmê!
Şu kâinattaki farklı ağaçları ve meyveleri programlayan Allah, bizi mi programlayamayacak.
Etmê!
Şu farklı farklı çiçekler ve meyveler için toprak laboratuvarını yaratan Allah, insanı mı tekrar diriltip renk veremeyecek.
Etmê!
Şu güneşi ve ayı, geceyi ve gündüzü, bir hesap ve kitap üzerine yaratan Allah, âhireti yaratıp ta, insanı mı hesaba ve kitâba çekemeyecek.
Etmê!
Şu rüzgarları ve fırtınaları, yağmurları ve karları
Kâinatın ihtiyacına göre yağdıran Allah, şu alemlerimi yaptığı gibi, isterse yok da edebilecektir.
Etme!
Ey Ademoğlu etme! Gel boşa zaman harcama, bâk dünkü zamanımız zâten kayboldu, lâkin bu gün günümüz henüz kaybolmadı,
Hadi durma da öyle melül melül, şu alemdeki sırlara vakıf ol.
Bâk şu kuru gibi gördüğün ağaçtan, şu yemyeşil meyveyi çıkartan Allâh'â ihlasla yaklaş.
Hadi durma be Azîz'im durmâ, durmâ ki kaybedenlerden değil, kazananlardan olasın. Hadi bismillah de ve hakîkatin özüne doğru yürü.
Ey cân inât etmeyelim gel ne olur, önce şu âlemi ibretle bir okuyalım
Geçmişleri ve gelecekleri aşk ile anla okuyalım.
Rabbimiz insanlığa, Kuran'ıyla demiş oku demiş,
Aşk'ı üzerine yaratılan her zerreyi tanı oku demiş,
O Allâh ol dedi ve her zere yaratıldı, bu şuur ile yaratılanı okuyalım işaallâh.
Kâinat sensin, sen sendeki sırrı şevkle ile oku,
Umutsuzların umuduna ulaşmak için oku.
Bir değil binlerce kez çevrene ibretlice bâk. Kiminin b/akışı ve akışı zehir, kiminin b/akışı ve akışı bâl.
"Görüneni resmedebilmek sanatkârlık ve ressâmlık ister.
Lâkin görünmeyen ruhlarımızı resmedebilmek, ancak ruh gözüyle mümkündür.
Ruh gözü nasıl mı elde edilir ?
Elbette bunu ancak yaşayanlar anlatabilir. Empati enerjisini kullanarak, anlayabildiğimiz ve hissedebildiğimiz şeyleri şöyle sıralayabiliriz.
Bizler o ruh eğitiminde, at denileni atmalı, al denileni de almalıyız.
Helâlleri kabul etmeli, haramları ret etmeliyiz. Sevgi ve merhamet dilini kullanmalı, sevgisizlik ve merhametsizlik dilinden uzak durmalıyız.
İçerimizdeki eğrilikleri görmezden gelip, karşıdaki kullarla da uğraşmamalıyız.
Şu dünyânın sanal olduğunu, rüyâlârımızın enerjisiyle çok iyi anlamalıyız.
Hakîkatin ise gelecek âlemde olduğunu tefekkür yolculuğuyla idrak etmeli, sonra da ihlas"la amel etmeliyiz.
Elbet bu bizim, yâni kul Azîzin ten aklıyla ve tefekkürüyle dile getirdikleridir.
Elbette bu hassas konuları, ruh aklıyla izâhı, gönül ehline âittir.
O gönüllerdir şu yeryüzü karanlığını aydınlatan.
O gönüllerdir daralmış nice Ademoğlunu ferahlatan.
O gönüllerdir sevaplarına ve günahlarına bakmadan, insana beşer olduğunu hatırlatan.
O gönüllerdir yaradılanı dışıyla değil, içerisindeki enerjiyle tartan.
O gönüllerdir şu yeryüzü ummanında, istikametini kaybetmiş nice gemilere, nice gönüllere liman.
Ey sanatkâr olan Ressâm
Şimdi sana desem ki, en büyük sanat olan insanın içerisini resmet,
Hem de en ince kılcal damarlarına kadar resmet desem.
Tabiki çôk zor bir şey istediğimin farkındayım. Elbette bu istediğimiz şey, nice emeklerin ve ilmin bir araya gelmesiyle mümkün olabileceğinin de farkındayım.
Fakat insanı insan eden ruhu, bırakınız içini, dışını dâhî resmedememekteyiz, bir başka izahla iç hücrelerimizi de hakkıyla resmedememekteyiz.
Aslında en büyük doktora konusu, tez ve araştırma konusu insandır.
Şimdi bizler yaratılan ruhu bile resmedemez iken, şimdi bir değil binlerce, belki de sayısızca düşünelim.
Neyi mi ? Bu yüce ruhu yaratan Allâh'ımızın derinliğini ve yüceliğini düşünelim.
Vallâhi bu noktada sâdece akıl kısır kalıyor, işte bizi bu noktada ferahlatan tek şey, aklı ve ruhu harman edip, sorularımızı tekrar tekrâr sormaktır.
Belki o vakit berilerden, berilerin de berilerinden
Belki o vakit ötelerden, ötelerin de ötesinden haber alır, yaratılış gayemizi de daha iyi resmedebiliriz.
Lütfen kardeşlerim, hayat tuvallerimize, akıl ve ruh ile elde ettiğimiz has boyaları, irâde fırçamız ile kullanalım, hakikatlerimizi ve özlerimizi bu minvâl üzere resmedelelim.
Anadolu’da Bugün sen de insan sanatına ve hakîkatine yaklaş.
Anadolu’da Bugün sen de, hem dünü, hem bu günü, hemi de yârını bu duyguyla resmet ve Anadolu’da Bugün'ü eserleştir ve ölümsüzleştir.
Bu duygu yoğunluğuyla Anadolu’da Bugün Gazetemizin emektarlarını, pek kıymetli okurlarını, maddi ve manevi destekleyenlerini saygı ve hürmetle selamlıyorum efendim.