İnsân kendi kendine de tohumdur, meselâ söz bir tohumdur, davranış bir tohumdur, bakış bir tohumdur, duyuş bir tohumdur, dokunuş bir tohumdur, düşünüş bir tohumdur. Azîz'im sen de ektiğin tohumlara çôk iyi bâk, çünkü senin insanlık ağacını bu tohumlar belirleyecek. Ey cân unutmâ! Ekeceğin tohumlar yâ insanlığına insanlık katacak, ya da insanlığını kaybettirecek. Sultânım şimdi ekeceğin tohumları tekrâr tekrâr gözden geçir, tekrâr tekrâr irdele, Şüpheli bulduğun tohumları ekmekten vazgeç. Lütfen doğru ve sağlıklı tohumlar elde edene kadar sabret. Bu zaman dilimin de ruhunu ve bedenini aynı toprak gibi tekrâr tekrâr sür ve elden geçir. Sultânım vakti zamânı geldiğinde, o şifâlı tohumları üretip elde ettiğinde hiç zaman kaybetmeden, o emek harcayıp hazırladığın verimli ve şifâlı toprağa, irade-i cüziyyenle elde ettiğin o hikmetli tohumlarını aşk ile meşk ile muhabbet ile ek. Ey Âdem yeryüzü nice doğuşlar ve batışlarla doludur, sen de bu doğuşlar ve batışlardan ibret al ve hakîkatine ilerle, hadi kendi kendini en sağlıklı bir şekil de yeşert. Ey kul duyduğun sözleri karşıdan belleme, o sözler senin ektiğin tohumlardır. Yâ tohumların nîmetlerine râzı ol, ya da tohumlarını değiştir. Tohum senin olumlu ya da olumsuz enerjindir ey cân. Tohum senin düşüncenle veyâ fiilinle yoğurduğun hamurdur ey cân. Düşünce ununu, fiil suyunu bir bir kontrol et, belki düşünce unun da bir sıkıntı, belki fiil suyunda bir anormallik vardır.
Ey Âdem, ey cân!
Sen duyduklarını ibret belle, sen duyduklarını tecrübe belle, sen duyduklarını yükselme vesîlesi belle, sen aynalara takılma ki hakîketi keşfetmiş olabilesin. Ey kul çünkü aynaların görevidir eksiyi eksi, artıyı da artı göstermek. Aynalar ey cân aynalar. Sizler ne güzel aynalarsınız, siz insan aynaları var yâ siz, siz yeryüzünün en güzel yansıtanlarısınız, sizler nice kulların karanlıklarını aydınlık eylemişsiniz, sizler nice bakar körlerin görmesine vesîle olmuşsunuz. Ey insan aynaları, inanın maddi aynalar dâhi erimek ister, manevi insan aynasında zerre olmak ister, yanıp kül olmak, toz olmak ister. Çünkü onlar, bir gün acaba insana rızık olabilir miyiz, ondan bir zere olabilir miyiz diye hep ama hep hayal kurmuşlar ve durmuşlar. Siz siz olun, sizin hakîkatinizi dile getirenleri baş tâcı, gönül ilâcı olarak hayâtınız da hep sevgiyle, saygıyla, muhabbetle vâr edin. Ey cân! Artık sus, aynalar da, hakîki dost aynaların da kendini tart ve biç. Hakîki dost aynaların da kendine bir çeki düzen ver. Ey hakîki dost aynaları, Allâh sizi hep sevsin sevsin ve sevindirsin Allâh sizi her dâim berrak ve tertemiz eylesin. Âmîn. "Azîz'im, yeryüzü toprak biz ise tohumuz, lâkin bizler öyle bir tohumuz ki, bizleri tohum olarak yaratan Allah, nereye ekilmek ister isek oraya ekilebilmenin yetkisini ve tercihini biz tohumlara, biz kullarına, ol emriyle yarattığı dünyânın en şereflisi olarak yarattığı insanlara vermiş. Şimdi bizler, şu dünya toprağında yâ çürüyüp gideceğiz, ya da tekrar doğuşun, tekrar gonca gül oluşun, tekrar secde edişin aşkıyla, sevgisiyle, muhabbetiyle ikinci doğuşları, ikinci îmân edişleri yaşayacağız. Belki de dünyâ sarhoşluğundan, ukbâ uyanıklığına gececeğiz.
Yeter ey insan tohumu yeter. Kendi kendimizden çalmayı bırakalım artık. Bizler kendi kendimizin, ne vicdânımızdan çâlalım, ne de merhametimizden. Bizler kendi kendimizin ne edebimizden çalalım, ne ahlâkımızdan. Bizler kendi kendimizin ne kültürümüzden çalalım, ne de dinimizden. Bizler kendi kendimizin ne bayrağımızdan çalalım, ne de vatanımızdan. Bizler kendi kendimizin ne atalığımızdan çalalım, ne evlatlığımızdan ne de insanlığımızdan. Elbet bu sözlerimiz karşıya değildir bilakis öze özlerimizedir. Yânî illâ bu konularda bir muhatap bulmak istiyor isek eğer o vakit aynanın karşısına geçelim ve yansıyan sîretimizle bir bir konuşalım. Bu hırsızlıkların bir bir hesâbını yansıyanımıza, aksedenimize soralım.Aldığımız cevaplara göre her birerimiz, notlar alalım. Bu aldığımız notları, bu aldığımız reçeteyi, hayatlarımızda çôk ama çôk hassas bir şekilde uygulayalım.Belki o dem, özümüzdeki bize, özümüzdeki temizliğe ve doğrulara yaklaşmış oluruz.İşte o vakit tekrar aynalar hoşlukları aksettirecek işte o dem, inanıyoruz ki hem şahıslar hem de dünyâmız güzelleşecek.
Yâhû ey insan! Biz biz olalım, kendi eğriliklerimiz durur iken, başkalarının eğrilikleriyle zaman kaybetmeyelim. İnanın eğriler, eğrileri düzeltemez ammâ eğriler kendini düzeltebilir, özüne de dönebilir ise, işte o vakit kişinin dili sussa da hâli eğrilere örnek olur. Hadi artık, ayıplamayı bırakalım ayıplayanlar, kendi meçhullerini hiç ama hiç bilmemektedirler. Unutmâ Azîz’im unutmâ! Unutmâ ey cân unutmâ! Unutma ey Ademoğlu unutmâ!Ayıplamak kadar kötü bir tohum yoktur, üstelik o tohum başka yerde yeşermez, bilakis kendi enfüsümüzde, kendi öz toprağımızda yeşerir, işte o vakit bizler maalesef sayısızca ayıplanırız. Hadi ne ayıplayalım, ne de ayıplanalım. “Doğrular en güzel tohumlardır, sen bu tohumları hayat toprağına ek, zamânı gelince de biç. Mahsülün bakışlarına bağlı, o vakit cân tarlasına tohumunu ekmeden, tekrar tekrar bir gözden geçir. En etkili tohum bakışlardır, en etkilenen tarla ise bakılan gözlerdir. Tohum olduğunu unutanlar, maalesef kendi kendini hebâ eder. Hebâ olan ise aslâ yeşermez. Anamız toprağa kavuşmadan önce, kendi toprağımıza özen göstermeli ve zararlı tohumları ekmemeliyiz. Aşk tohumunu ten toprağına ekince, zamanında suyunu, gübresini ve ilacını ver. Arası da nefes aldır. Azîz'im! Yaşanmadan söylenen sözler, çürümüş tohuma benzer. Çürümüş tohumlar ise yeşermez. Zehirli aş yemek istemiyorsan, o vakit! Helal bahçene ne zehirli tohum ekip, meyve fidanı dikme." Anadolu’da Bugün bizler her birerimiz inanmalıyız ki, inanıyoruz ki doğru tercihler2 ile kâinatı şekillendirebilir ve huzura sevk edebiliriz. Bu duygularla Anadolu’da Bugün Gazetesinin okurlarını ve yayın ekibini cân-ı gönülen selamlıyorum efendim.