İnsan kendi kendine doktor olmalı derdi atam, sâhi insan kendi kendine nasıl doktor olabilir ki,
İnsan kendi kendini nasıl teşhis edebilir ki,
İnsan kendi kendini nasıl muâyene edebilir ki,
İnsan kendi kendinin hastalığını nasıl dile getirebilir ki,
İnsan kendi kendine nasıl reçete yazabilir ki,
İnsan kendi kendinin yazdığı ilaçları nasıl kullanabilir ki ?
Sâhi bu mümkün mü azîzim, insan kendine doktor olabilir mi ?
Azîzim öncelikle dur ve bir düşün, bu sözü kim söyledi sana.
Atam sözü diyorsun ve üzerinde tereddüt ediyor ve üzerin de şüphelere kapılıyorsun. Azîzim, sen Atan sözü üzerinde şifâ aramak yerine, şifânın geleceği kapıyı da farkında olmadan kapatıyorsun belmi de.
Ey cân Atâm sözü dendi mi şöyle bir dur ve düşün
Bu söylenen atasözünü cân kulağınla tekrâr tekrâr dinle.
O sözlerin bir çoğu hayatın gerçekleriyle yoğrulmuş köşe taşlarımız, karanlıklardaki yol gösteren yıldızlarımız hükmündedir.
Ata sözleriyle ata atlamalı ve dört nala hakîkate, doğruya, hikmete, tecrübeye, nasîhate, ışığa nûrâ doğru yol almalı.
Ata sözleri bize der ki at, inancına, tarihine, kültürüne, diline, insanlığına uymayan ne vâr ise at der.
Atanın, soyunun, tarihinin, inancının ulûlarına, yaklaş
Hadi onlardan öğrendiklerin ile aş yap.
Unutmâ ey cân unutmâ! Aş'lar insana sâdece ağızdan girmez.
Aşların bir kısmı gözden, bir kısmı da kulaktan girer âdeme, yânî insana.
Cancağazım gözden ve kulaktan giren aşlar, insanoğlunun tenini değil ruhunu doyurur.
Ruhlâr, ah bizlerdeki o azîz ruhlar.
Biz sizleri keşke daha iyi kavrayabilsek, biz sizleri daha iyi hissedebilsek, bu mümkün mü acabâ diye soruyorum kendi kendime ? Elcevâp mümkün olduğumu şu şekilde tefekkür ediyorum.
İnsan yoktan vâr eden yüce Allâh, İnsanın ikizi konumundaki Kur'ân'ı Kerîm de Âdemoğluna Oku der, İgrâ der.
Tanımak ister isen oku, yaklaşmak ister isen oku, kavramak ister isen oku, hissedebilmek için oku, sevebilmek için oku, âşık olabilmek için oku.
Öyle yâ insan âşık olabilmek için karşısındakini dikkatlice okumalıdır, ona yaklaşmalı, onu hissetmeli, ona yaklaştıkça etkilenmeli, etkilendikçe de âşık olmanın yolları aralanmadır.
Elbet insan âşık olmadığı sevgili için fedâkarlık yapamaz, âşık olmadığı sevgili için yağmurların altında ıslanamaz, âşık olmadığı sevgili için uykusuzluğundan ferâkat edemez, âşık olmadığı sevgili için alışkanlıklarından vazgeçemez.
Âşık olmak için ise önce görmeliyiz, önce gözümüz etkilenmeli, daha sonra gözümüzden de gönlümüze doğru ilerlediğini hissetmeliyiz.
Yaşanan bu hislerin kuvveti, aşk'ımızın derecesini ortaya çıkaracaktır.
Sâhi sevdiğimizin hatırına göz yaşı dökebiliyor muyuz,
Ona sevgili olabilmenin bahtiyarlığını yaşabiliyor muyuz.
Ok gibi olmalı sevgili yolunda, çünkü eğriler aşk bahçesinde ilerleyemez.
Eğriler aşkın kapısına kilit taktıkça takarlar.
Aşk kapısının kilitleri ancak elif gibi dost doğru olanlara açılır.
Ey cân dost, hadi biz de elif gibi aşk'ın yolunda dost doğru olalım
Aşk bahçesindeki nîmetlerin hatırına, hem tenimizin, hem de ruhumuzun arzularını çok iyi kavrayalım.
Unutmâ teni ve ruhu yaratan, yüceler yücesi mühendis olan yüce Allâh, yarattığı kuluna karşı çok merhametlidir.
Bu merhametinden dolayı kuluna ilk hitabında, ilk tavsiyesinde OKU dedi.
Kendine, aleme, peygambere ve Âllâh'a faydalı olmak ister isen oku dedi.
Maddi ve manevi aşk'ı yeşertmek ister isen, Elif gibi dost doğru bir şekilde oku dedi yüce Rahman.
Aşk dokunulmazdır, aşk ancak yaşanır ve hissedilir.
Aşk seven ile sevileni sarmaşık eder, bir eder, cem eder, hâsılı aşk! Adem ile Havvâ'yı, kulu ile Rabbini kavuşturur.
Dokunduklarımız dedik yâ, aslın da yerine göre dokunmakta bir okumaktır.
Gözle dokunmakta bir okumaktır, kulakla dokunmakta bir okumaktır.
Elimizle dokunduklarımız da bir okumaktır.
G/öz/deki özler, bakanın özetini ortaya çıkarır.
Bu özet ise, yâ bizi biz eder, yada bizi bizden eder.
Kul/ak/la dokunduklarımız ak'ça olmalı, kul hakkından uzak kalmalı.
Dokunduklarımızın ve okuduklarımızın dokusu o vakit bize olumlu tesir eder. Ovakit bizler doku uyuşmazlığı yaşamayız.
İşte o vakit, dokunduklarımızı un hâline getirir, bereketli bir nîmet kıvvâmına da vesile oluruz.
Cân kardeşim yüce Allâh bizlere doğru bildikleriniz ile amel edin diyor.
Peki ama bizler doğruyu nasıl tanıyacağız değil mi ?
Ben de bu soruyu kendi kendime soruyorum, bu hassas konu üzerindeki tefekkürüm neticesinde şu kanaata varıyorum.
Doğru Allâh'ındır ve Allâh'ın gönderdiği mûcize olan eser Kur'ân'ı Kerimindir.
Kur'ân-ı Kerîm'i bizlere nakleden ise Hazreti Muhammed Mustafâ dır.
Dur azîzim dur! Sâhi sen efendim dediğin, peygamberim dediğin, model aldığım dediğin Hazreti Muhammet Mustafa’yı ne kadar okuduk, ne kadar tanıyoruz, ne kadar Hazret Muhammed’e dokunduk.
Doku tutarlılığı ancak doğru yerlere dokunulunca ve doğru yerlere nakledilirse verimli, bereketli ve sıhhatli olur.
Sâhi bizler daha peygamber olmadan El Emin lakabını alan alan El Emîn'i ne kadar model alabildik,
Sâhi bizler daha peygamber olmadan önce en ahlaklı, en edepli olan Muhammedi ne kadar örnek alabildik.
Kim ki yüce atası hazreti Muhammedi ölçü edindiyse, kim ki Kur'ânı Kerîmi mihenk taşı edindiyse, vâllâhi kendi kendine de doktorluk yapabilir.
Doktor demek bilgi demek, doktor demek tecrübe demek, doktor demek hakîkate okumak ve dokunmak demektir.
İyi bir kul, iyi bir Müslüman aslın da ihtisas sâhibi doktor demektir
Böyle doktorlar hem kendilerine, hem de çevresine tabîb olabilirler.
Böyle doktorlar doku uyumunu çabuk sağlar ve şifâ dağıtırlar.
Anadolu’da Bugün biz de, hem kendimize, hem de çevremize hayırlı birey, hayırlı bir doktor olmak için gayret sarf edelim.
"Aşk! Dokunmadan dokunabilmek, görmeden hissedilbilmektir. Aşk perde gibidir, vakti gelince aralanır."
"Oku denilen panzehir, beyin hücrelerini zehirlenmekten koruyan tesirli bir panzehirdir."
"Oku! Ölü hücrelerini dirilt. Hadi oku ve yeşer."
Bu duygu atmosferiyle Anadoluda Bugün Gazetesinin emektarlarını, değerli okurlarını saygı ve hürmetle selamlıyorum efendim.