Can Atilla'nın "Dinlemek" Paylaşımına Tefekkür Yolculuğu

Yolcu Aziz Kaya

Dinl/emek emek ister,

D/inlemek inlemek ister,

İnlemeyenler dinlemenin kapısından nasiplenemezler.

D/in/lemek kendi kendinin inine girmeyi ister,

Dinle/mek mektup olarak gönderileni dinle/meyi hazmetmeyi hissetmeyi ve yaşamayı arzu eder.

Din/lemek o vakit din/in kandilini yakar,

Ey cân sen de o kandilden bir kandilsin, hattâ yerine göre o kandil senden alır kandilliğini, yerine göre o kandil de senden almıştır kandilliğinin sırlarını yerine göre sen hakîkat, o ise sanaldır. Ey ayna olan dinlemek, evet evet sen âdemin en güzel hakîkatisin, şimdi senin ile dinlemeli, senin ile demlenmeli. Belki o vakit sarmaşık gibi ikimizi bir ederiz, belki o vakit ten ile cânı şebû âruz ettiririz. Belki o vakit dinlemek eserini aşk ile, meşk ile, muhabbet ile tekrâr tekrâr hatmederiz. Dinlemek bir kılavuzdur, kim ki o kılavuza hakkı ile tâbî olur, mutlaka tabî/atının sırlarına erer. Tabiatının sırlarına erenlerin dili sussa da, hâli bülbül olur ve o sırlardan bahseder. O sırlar ki yaradılanı er eder, ermiş eder, ermiş olanlar ise halkın içerisinde hakkı seyreyler. Seyredenler aslında güneş gibidirler, kime dönse, kime baksa, kime nazâr etse, hemen huzura sevk eder, narlarını nûr eder, cehennemlerini cennete çevirir, dertlerini dermânâ çevrir, nice katılaşmış kalpleri de yumuşatır ve sessiz sessiz tekâmüllerini devâm ettirirler ve dinlemek sırrı ile sırlanırlar düşüncesi ile biz de dinlemeye talebe olmayı talep ederiz efendim.

TEFEKKÜR ÜZERİNE TEFEKKÜR EDELİM, BİLGİ AKIŞINA DEVAM EDELİM.

"Dinle! Dinlemesini bilmeyenler bildiklerini yeşertemezler."

"Durmadın, dur diyenleri de dinlemedin, peki yâ gittiğin yer karanlıksa. İşte o vakit durur ve dur diyenleri hatırlarsın. Hadi yola çıkmadan önce dur ve iştişâreni yap." "Yemenin ve içmenin bir zamânı var, làkin bakmanın ve duymanın hiç bir zamânı yok. Bizler her dâim dinler ve bakarız. Bu bakışlar ve duyuşlar insanı yâ rezil eder ya da vezir. Yâ hayâtını cennete ya da cehenneme çevirir. Yâ özümüzdeki insanlık tohumlarını yeşertir, ya da çürütür. Yâ bizleri duyan sağırlar ve bakan körler haline getirir, ya da bakışlarımızın ve duyuşlarımızın ferâsetini artırır.Ey yolcu şimdi bir anlık dışarı bakışlarını ve duyuşlarını durdur, sonra kendine doğru dön, önce kendi bir tart ve ölç. Daha sonra içerindeki bozulan insanlık taşlarını bir bir düzelt. İşte o vakit ne için bakman gerektiğini ve ne için duyman gerektiğini daha iyi idrâk edersin. Ey cân yolcu, bakışlarımız ve duyuşlarımız hikmetlere gebe ola inşaallah. Âmin."

"Dinlemekte, dinlenilmekte bir ikramdır, bâzıları bu ikramdan faydalanmak için, servetini bile harcar Azîz'im.""Hayatımızın plağını kendi ellerimizle doldurmaktayız. Azîz'im! Âhirette dinlenecek olan bu plağı iyi hazırlamalı." "Âdemoğlunun sesini önce dinle, sonra koklâ! Acaba bu ses tenden mi, yoksa ruhtan mı geliyor diye.""Azîzim! Her şeyden gözüyle seyredilip, ten kulağıyla dinlenmez. Göremediğin şeylere, bir de gönül gözüyle bak." "Maddi ayna gördüğü cismi yansıtır, manevi ayna hükmündeki dünyâ ise ahireti yansıtır. Bir başka izahla maddi ayna bedenimiz, mânevi ayna ise ruhumuzdur. Her ikisinde de kendimizi seyretmeli, fazlalıklarımızı atmalı, eksiklerimizi de tamamlamalıyız. Yânî Azîzim! Ruhunu bir göz olarak, bedenini de de bir göz olarak addedersek, bu iki gözü dengeleyen gövdeyi iki bölüme ayırabiliriz, Birincisi : yaratılış fabrika ayarlarına dönmeliyiz, ikincisi ise : İlâhi kitaplara ve elçilerine yönelmeliyiz. Tabi ki bizim ilahi kitabımız, mucize Kur'ân-ı Azîmuşşanımız ve Peygamber Efendimiz, Hazreti Muhammed Mustafâ'mızdır. O Resülü Ekrem Efendimiz, o Hakk’ın ve hakîkatin en güzel aynası ve yansıtanıydı. O vakit Ey Azîzim! Bizler de aynayız, lâkin tercihlerimizle aynalarımız kirlenmiş, onları irâdelerimizle kirlendirmişiz. Şimdi sen bir doktor gibi, bir şifâcı gibi. Tövbeyi istiğfarı, ihlas ile karıştır. Bu karışım ile aynamızı, Euzü besmele çekip silelim. İnanıyoruz ki aynalarımız tertemiz olacak, işte vakit beden aynamız da, ruh aynamız da hakikati ve gerçeğimizi yansıtacak, işte o vakit bizler, kaybedenlerden değil, kazananlardan olacağız inşaallah.

Ne mutlu yaratılış ayarına dönebilen kullara, ne mutlu aynasındaki pasları silebilen cânlara, ne mutlu Hakka ve hakîkate ayna olabilen yolculara, ne mutlu kendi ilahlığından kurtulabilen fânilere, ne mutlu, nefsine ve kullara kul olmayan Ademoğlullarına. Ey Ademin oğulları, unutmamalıyız! Biz kardeşiz, aynı elementlerden yaratıldık, Hava, su, toprak ve ateş. Hadi artık büyüklenmeyi bırakalım, Hadi artık düşmanlığı bırakalım ve kardeşliğimizin tadına varalım. Hadi artık şu dünya bizi üzerinde taşımaktan üzülmesin, Hadi artık yeryüzünde Hâbiller çoğalsın, Kâbiller azalsın, hattâ hiç kalmasın,Hadi artık, ey insan! Sen senin sırrına var, var'ki nice anlamadıklarını anla, nice göremediklerini de gör.Hadi artık, enerjinin enerjisinden olduğunu anla da sus! Hadi artık fâniliğini devreden çıkar, soyun ten elbisenden, o kalıversin ay parçası gibi, hadi durmâ sen'deki O'nunla aydınlan ve aydınlat.Tamam tamam sustum, şimdi suskunluğun dili açılsın, artık dinleyen sessiz, konuşan da sessiz. Muhabbet ateşimiz dâim olsun efendim.Bu duygularla Anadolu'da Bugün Gazetesi'nin emektarlarını ve kıymetli okurlarını selamlıyor, uzaklardan Paris'ten saygılarımızı iletiyoruz efendim.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.