TABÎBÎBİMİZİN VE DOKTORUMUZUN ALLÂH OLDUĞUNU KAVRAYABİLSEK.
Yağmur toprağa düşünce, ya buharlaşır ya da yeşertir. İnsan toprağa düşünce, ya nârını yakar ya da nûrunu.
Ah yağmur, cân yağmur
Senin her hâlin bereketli ve hoş.
Keşke biz insanların her hali de senin gibi hoş olabilse.
Biz de rahmet olabilsek çevremize, biz de âdemden âdeme, insandan insana, bireyden bireye rahmet olabilsek, su olabilsek,
Birbirimize dengeyi ve ölçüyü, enerji olarak sunabilsek.
Bu mümkün mü ey yağmur.
Hadi bizi o sırlı ve hikmetli ruhunla aydınlat,
Hadi bize lütfen karşılıksız verebilmeyi öğret,
Hadi ne olur bize karşılıksız sevebilmeyi öğret.
Biz biliriz ki senin her hâlin aşk üzeredir. Çünkü sen, seni programlayan, yüceler yücesi olan Allâh'â âşıksın.
Bu aşktandır şu âleme rahmet olarak yağışın,
Bu aşktandır toprak anayla hasretle kucaklaşın,
Bu aşktandır âlemdeki yeşillere bürünüşün,
Bu aşktandır türlü türlü nimetlere dönüşün,
Bu aşktandır Hak bülbüllerine gül oluşun.
Ay gül, cân gül, cânan gül, sen belki de hakîkatin tâ kendisisin.
Lâkin susar susar bilinmek ve keşfedilmek istersin.
Belki de ben ne hakikatim ne de hakîkatten ayrıyım demektesin.
Hem O'yum hem değilim demektesin,
O her zerreden dile gelir iken, bizden mi dile gelmeyecek demektesin sanki.
Âlem Onun OL demesiyle oluvermiştir
Olduran ve hayat veren elbet O’dur.
O Allâh! Her zerreyi ilmiyle ve hikmetiyle, dengesi ve ölçüsüyle yaratmıştır.
O Aĺlâh! Her zerreyi matematiğin en sırlı hesaplarıyla yaratmış ve yeryüzünü meydana getirmiştir.
O Allâh! Yarattığı kullarının hamuruna hep aşkı ve muhabbeti, sevgiyi ve saygıyı koymuştur.
O Allâh ki, Peygamberleri ve Kitapları, şu yeryüzüne rahmet olarak, bereket olarak göndermiştir.
Kim şu yeryüzün de susadı ise,
Kim şu yeryüzünde yeşermek istedi ise,
Kim ki nârını söndürmek istedi ise,
Kim ki nûrunu harlamak istedi,
Kim ki kendi tercihleriyle hayatını kararttı ise,
Kim ki aşktan ve muhabbetten uzaklaştı ise,
Kim ki yönünü kâbeye değil de nefsinin arzularına yöneldi ise.
O vakit durmalı ve Allâh'ın kullarına rahmet ve bereket olarak gönderdiği, Peygamberleri Kitapları yaklaşmalı ve üzerinde uzun uzun düşünmeli.
Onlara yaklaşmalı, bu iki kanat konumundaki Kur'an-a ve Sünnet'e ihlas ve imân ile yaklaşmalı,
Onlara sevgi ve muhabbet ile yaklaşmalı,
Onlara bütün önyargılarımızı terk ederek yaklaşmalı.
Hadi azîzim hadi, son elçi, son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa'ya yaklaş,
Hadi Azîzim hadi, son ilâhi kitap olan, mucize olarak gönderilen Kur'ân-ı Kerîm'e yaklaş.
Yağmur yağdığı yeri hiç karartmaz, bilakis ağartır, bilakis hayat olur ve yeşertir.
Yeter ki bizler yağmurdan kaçmayalım, yeter ki bizler bizler rahmetin önüne engeller koymayalım.
Azîzim keşke tabîbimizin, doktorumuzun Allâh olduğunu kavrayabilsek.
O Tabîb ki, yaradılanı en ücrâ köşelerine kadar bilir
O Tabîb ki, hastasının hangi gıdalarla zehirlendiğini en güzel şekil de teşhis eder,
O Tabib ki, Ademoğunun çamurundan haberdardır,
O Tabibler Tabîbi ki, O Doktorlor Doktoru ki, O Biyolojistler Biyolojisti ki, O Matematikçiler Matematikçiği ki, O Aslın da hem âlemi, hem de âdemi yaratmıştır.
O İnsanı dört unsurdan yaratmıştır. Hava, Su, Toprak ve Ateş.
Ondandır insan toprağı sever.
Ona besteler yazar, şiirler ve hikâyeler yazar.
Yakın zâmânın aşıklarından "Aşık Veysel de bu konuyu irdelemiş, kendi enerjisi ile de âleme köşe taşı bırakmıştır.
"Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır. "
Mekânın cennet olsun ey koca Aşık Veysel.
Bur başka âşığımız ise Yunus'umuzdur.
"Bir avuç toprak Biraz da suyum ben… Neyimle Övüneyim İşte buyum ben."
Yunus Emre
Sâhi bizler neyimizle övünelim ki, bizim dediklerimiz sâhiden bizim mi ,
Şu kabirdeki yatan ademoğullarına bir bak Allâh âşkına
Onlar da, şu dünya da nefes alıp verir iken, hep ama hep ben diyorlardı.
Ne zaman anladılar biz demeyi, elbet nefesler tükenince.
Toprak Ana ile kavuşunca, Oysa biz kazanı benliği pişirir ve olgunlaştırır.
Ey cân, sen bizlik kazanının önündeki engelleri bir bir kaldır.
Sen sendeki Allâh ile bâk şu âleme, sen sendeki Allâh ile duy şu âlemdeki hakikatleri, sen sendeki Allâh ile dile gel, hâle gel.
Yağmur sen bize, insanoğluna öyle bir örneksin ki, keşke seni modelleyebilsek, keşke nice susamış gönüllere rahmet olarak yağabilsek, keşke yanan gönülleri tâ bağrımızda hissetsek, keşke o yanan gönüllere yağmur olarak, aşk ve muhabbet olarak misâfirliğe gitsek. Keşke!
O keşkelerimizi gerçekleştirebilmek için, önce imanımızı kuvvetlendirmeli, ahlakımızı yüceltmeli, itikadımızı sağlamlaştırmalı, ibâdetlerimizi de ihlaslaştırmalı.
Azîz'im sen de bu hasletleri yapabilirsen, o vakit önce kendine sonra da muhatap olduğun nice yanan gönüllere de rahmet olarak yağar ve misâfir olabilirsin.
Ey cân!
Kâinata rahmet göklerden iner.
İnsana rahmet ise özündeki hakikatten iner, Hakikatlerin rahmet perdesi ise, doğru tercihler ile, ilâhi hükümler ile, hâk telkinler ile aralanır.
Sultânım!
Unutmâ her insan kendi kendinin sultânıdır, lâkin insan tercihleriyle yâ sultanlığından olur, ya da sultanlığını kâinattaki her zerreye tastik ettirir.
Yağmurdan nâsibini al ey Ademoğlu, unutmâ! Yağmurdan ancak nefes alırken nasiblenebilirsin. Rahmetten nasibini al ey Ey insan.
Unutmâ! Rahmetten ancak yaşarken nâsiplenebilirsin.
Unutmâ! Ölenler, ruhlarını diriltemezler. O vakit diri iken, şu yeryüzündeki hikmet rahmetlerini, aşk rahmetlerini, sevgi yağmurlarını, muhabbet yağmurlarını kendine yaklaştır. İhlaslı irâdenle, îmanlı tercihlerinle, temiz enerjilerinle kendine yaklaştır.
"Gökyüzünün rahmetinden ibret al, sen de zaman zaman yağmur ol, bereket ol, huzur ol."
"Azîz'im! Çevrene karşılıksız rahmet olabilmeyi dene, rehberin ise gökyüzünden yağan yağmur olsun."
Anadolu’da Bugün bizler çok şanlıyız, neden mi çok şanslıyız ? Çünkü târihimiz de bizi aydınlatan çok köşe taşlarımız var.
Bu duygularla Anadolu’da Bugün Gazetesi’nin emektarlarını ve kıymetli okurlarımızı saygı ve hürmetle selamlıyoruz.