Geçtiğimiz sene köşe yazımın birine bu başlıkla başlamıştım. O zaman pandeminin acı yüzünü, hemen herkesin verdiği kayıpları, yanan ormanları ele almıştım. Hissizleştik demiştim. Çünkü o dönem kimse de kalmamıştı bir yaşam belirtisi...
Bir sene geçti şunu söylemem gerek hissizleşmeyi meğer yaşamamışız. Çünkü artık duygularımı yaşarken belki birazdan yok olup gidecek diye bakıyorum.
Yemek yerken mesela, veya yastığa başımı koyunca korkuyla bakıyor ve bekliyorum. Geleceğimizi...
Oysa akşam eve gelip yemek yemek, gülmek,-kahve içmek bunlarla ne kadar zenginmişiz!
*
Büyük Felaketin 23. günü…Dile kolay. Hayat devam ediyor! Bu cümlenin altında ezilelim birazda…
Ne kadar üzgün, yarım, acılı olsak da hayat idame ettirmenin telaşıyla halen koşturmaya devam ediyoruz. Mecburuz ama yarımız.
Daha 23 gün geçti evet çok taze yaralarımız. Unutmayız dediğimiz ama acımasız hayatın bize hemen de unutturuverdiği yaralarımız var.
*
“Yaramız henüz taze normalleşmeyelim!”
Şehirlerimize gelen depremzedeler için de normale dönmüş daha farklı konuların konuşulduğu bir durumun onlara iyi geleceğini düşünüyorum. Ama yine de sürdürürken hayatımızı, biraz saklı yapalım. Bir süre göstermeyelim içtiğimiz kahveyi, eşimizle ve çocuğumuzla çekindiğimiz en güzel anı paylaşmayıverelim mesela, gezdiğimiz mekanlardan anlık storyde atmayıverelim.
Çünkü acı var, yarım kalmışlık çaresizlik ve özlem var. Ne kadar da farklı şehirlerde yeni bir sayfa açabilirler mi diye baksak da eksik sayfalar, aile yarım, hatıralar yarım, sadece hüzün tam.
*
Buraya umutlu günler koymak istiyorum. Bu kelimeye ne kadar uzak olsam da artık ülkem adına umut istiyorum. Yitirilmiş herşey adına...