Evet, Ramazan ayı geldi, çattı. 11 ayın sultanı olan Ramazan, hem bedenimizi hem de ruhumuzu şifalandırma ayıdır.
Bu hayatı fazlasıyla tecrübe edecek kadar henüz çok büyümedim. Ama “Nerde O Eski Ramazanlar” yakınmasındaki “Eski Ramazanları” ben de yaşadım. Hatırlıyorum, şehri adeta bir neşe, bir heyecan sarardı.
Camilerde büyük bir cürcuna ile yapılan o hazırlıklar çok güzeldi.
Özellikle Ramazan arifesinde mutfak için yapılan o mutfak alışverişini asla kaçırmazdım. O alışveriş dünyanın en güzel günlerinden biri olurdu benim için. Hiç unutmuyorum, Ramazan’ın ilk günü uzunca kurulan sofralara bile tanık oldum. O sofraların verdiği huzur, sıcaklık hiçbir yerde olmuyor.
En güzeli ise; evinize iftar için misafir gelecekse oluyor. O gün kurulan sofra bile her zamankinden farklı hazırlanıyor. Tabi benim için güzel olan kısmı, orucumu açtıktan sonraki güllaçı mideme atınca başlıyor. Bazen düşünüyorum; acaba hala umut var mı diye.
Acaba o “Eski Ramazanları” geri getirmek mümkün mü? Neden olmasın ki?
“Aman canım sen de fazla abarttın. Alt tarafı Ramazan” demeyin.
Bu tür küçük gözüken şeylerdir bizi ayakta tutan. Ramazan, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı olmayacaksa kültür, gelenek nerde kalır? Nerde kalır özlük? Yapabilirim, yapabiliriz. O “Eski Ramazanlara” kavuşabiliriz...