Kendinizi Tanıyor Musunuz?

Şule Taşkıran

Zihninin sesi sonuna kadar açık olan bir toplumun ürünüyüz. O ses, o kadar uzun zamandır alışık olduğumuz bir ses ki gerçekliğini sorgulamak çoğu zaman aklımıza gelmiyor. Kendi zihnimizin söylediklerine bütün kalbimizle inanıyor ve onun dikte ettiği kısıtlı bir hayatı yaşamak zorunda olduğumuzu zannediyoruz. Bu alışkanlık, kalbimizin sesini duymayı, zihnin sesiyle kalbin sesi arasında ayrım yapmayı da zorlaştırıyor.

Gerçeği söylemek gerekirse dertlerimizin çoğu -depresyon, panik atak, korku ve kaygılarımız, birçok psikolojik ve fiziksel sıkıntı- kaynağını zihinlerimizin sesinin bu kadar açık, kalbimizin sesinin ise bir o kadar kısık olmasından alıyor. “Mantıklı” olanı yapıp sonra mutsuzluklardan mutsuzluk beğenmekten öleceğiz. Hayatımızda mucizeye, sürprizlere, teslimiyete ve yaşam tılsımına o kadar yer yok ki!

Bir “Ama hayatın bazı gerçekleri var” diye tutturmuş, gidiyoruz. Oysa doğamıza geri dönecek olursak, biz -her ne kadar uzun zamandır bunu pratik ediyor olsak da- Aristo mantığı değil; sezgi, sevgi, neşe ve yaratım varlıklarıyız. Bunu unuttuk.

Zihin ise küçük resimle ilgilenir. Kalbin sesi naziktir. Şefkatli ve ilgilidir. Yıkmaz. Sıkmaz. Eleştirmez. Buhrana sokmaz. Kalp; kaygı, şüphe, korku, sınırlılık, pişmanlık, suçluluk, suçlama, yetersizlik, eleştiri, yargılama bilmez. Aksine cesaret verir, yüreklendirir, destekler, özgürleştirir, sever, kapsar. Kalbin sesini duyabilmeye başladığımız zaman, evrenin yaşam dolu ve engin bir yer olduğunu, hayatta yapayalnız ve çaresiz olmadığımızı hissetmeye başlarız. Kalbimizin sesini duyup dinlediğimizde, yaşam yeniden renklenir. Kalp, öğrenilmiş sapkın gerçekliği yıkıp yerine sonsuz olan büyülü hakikati yerleştirir.

Kalbinizi önemsiyor musunuz? Ona sıkça nasıl olduğunu soruyor musunuz? Ara sıra dertleşiyor musunuz? Ona ‘Aferin’, ‘Seni çok seviyorum’, ‘Korkma, arkandayım!’ diyor musunuz? Kendinizi yüreklendiriyor musunuz? Bu tip bir iletişimi başta yadırgayabilirsiniz belki ama uzun vadede kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliğin kalbinize zaman yatırımı yapmak olduğunu fark edeceksiniz.

Kendinizi seviyor musunuz? Peki kendinize karşı şefkatli misiniz? Kendinizi sevdiğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Fakat kendinize şefkatle yaklaşmadığınız sürece o gerçek sevgi olabilir mi? Bir anne çocuğunu sevebilir, fakat ona şefkat göstermezse, evladı bu sevgiyi hissedebilir mi? Şefkatli bir ortamda büyümemiş olabilirsiniz. Ya da yaşam kargaşasında şefkati unutmuş da olabilirsiniz. Ama o hep orada. Her zaman ona geri dönebileceğiniz kadar yakın.

Kendinize karşı şefkat duyduğunuz, onunla ilgilendiğiniz ve ona gereken özeni gösterdiğiniz zaman kalbinizin sesine de yakınlaşacaksınız. Kalbinizle bağ kurmak için gözlerinizi kapatın, elinizi kalbinize koyun ve “Merhaba” deyin. “Nasılsın?” “Senin için ne yapabilirim?” “Bir şeye ihtiyacın var mı?” Onu dinleyin. Kendinize zaman verin. Belki başlangıçta hemen duyamayabilirsiniz. Ama birkaç denemeden sonra emin olun, duyacaksınız.

Doğada olmak bizi iyileştiriyor, sinir sistemimizi yatıştırıyor ve stres seviyelerini düşürüyor. Biz, evrimimizi doğada gerçekleştirdiğimiz ve doğanın bir parçası olduğumuz için, tekrar tekrar doğaya dönmek istiyoruz. Doğaya döndükçe kendi doğamızı da yeniden hatırlıyoruz. Şehir hayatı kalbin sesini ne kadar kısıyorsa doğada olmak da o denli açıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.