Mısır'ın Tavrı
Orta Doğu siyasetini yakından takip edenler bilirler ki, Mısır ağır bir ekonomik krize girdiğinde ülke dış politikasında önemli kırılmalar yaşanır. Bu durumun en önemli sebebi Mısır’ın bünyesinde taşıdığı ciddi ekonomik zayıflıklardır. Yüz milyonu aşan ve hızla artmaya devam eden nüfusa ilaveten düşük ekonomik büyüme oranlarının yol açtığı yüksek işsizlik oranları, ülkenin bu kalabalık nüfusu beslemek için yeterli temel gıda kaynaklarına sahip olamaması, yüksek sübvansiyonların kamu bütçesi üzerinde oluşturduğu baskı, eğitimli ve yüksek vasıflı işgücünün yurtdışına yönelmesinin yol açtığı beyin göçü ve yönetimle halk arasındaki uçurum, bu ekonomik zayıflığın önemli sebeplerinden bazıları.
Son dönemde Libya’da BAE-Suudi ekseninin destek verdiği darbeci General Halife Hafter yönetiminin Libya hükümeti karşısında yaşadığı toprak kayıplarının BAE-Suudi eksenini yeni bir maceraya sürüklediğine şahit oluyoruz. Yemen ve Suriye’de İran’ı dengeleme konusunda yaşadığı başarısızlıklardan ders almayan BAE-Suudi ekseni, Libya’da Türkiye’yi dengelemek için Mısır’ın içinde bulunduğu ağır ekonomik koşullardan istifade etmek niyetinde. Bu süreçte yeniden çek defteri politikasına başvurarak Mısır’ın askeri, entelektüel, kültürel ve demografik kapasitesini kendi çıkarları için kullanmak istiyor.
Mısır ordusunu Libya’da sahaya sürmeye hazırlanan BAE-Suudi ekseni tıpkı Yemen’de yapılan hataları tekrar ettiğinin farkında değil. Çünkü 2015 yılında Yemen’e yönelik müdahale sırasında oluşan koalisyonda Mısır ve Pakistan’ın askeri kapasitesine güvenilmişti. Ancak Yemen, Mısır ve Pakistan için öncelikli bir dış politika gündemi olmadığı için bu ülkeler üst düzey yetkililerin iddialı birtakım söylemlerine rağmen Yemen operasyonuna yeterli desteği vermekten kaçındılar. Aynı durum Mısır’ın Libya’ya yönelik politikası için de geçerli. Çünkü Libya konusu Mısır ulusal çıkarları ve güvenliği açısından hiçbir öncelik taşımıyor. Nil suları üzerindeki hakları ve Kızıldeniz bölgesindeki nüfuz Mısır için öncelikli dış politika gündemi ve hayati çıkar alanı iken Mısır’ın yaşadığı ekonomik sıkıntıları avantaja çevirme çabasıyla Mısır ordusunu Libya’da sahaya sürmek yeni bir başarısızlığın habercisi olacaktır.
Hatırlanacağı üzere Yemen savaşı başladığında da Sisi yönetimi “Körfez’in güvenliği Mısır’ın güvenliğidir” gibi iddialı bir söylemde bulunmuştu. Bugün de Libya konusunda Sisi’nin aynı iddialı söylemi tekrar ettiğini görüyoruz. Hem Yemen hem de Libya konusunda takip ettiği dış politikaya yakından baktığımızda Sisi yönetiminin Mısır’ın askeri, kültürel, entelektüel ve demografik kapasitesini kiralama konusunda çok hevesli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Burada asıl üzücü olan iki husus var. Öncelikle Arap ve İslam dünyasında askeri, kültürel, entelektüel ve demografik olarak merkezi bir konumda olan Mısır’ın, Sisi'nin kişisel hırsları ve BAE-Suudi ekseninin maceracı politikalarına alet edilerek ulusal onurunun zedelenmesi ve Mısır’ın sahip olduğu kapasitenin maceracı politikalarla zayıflatılması. Çünkü BAE-Suudi ekseni Mısır’ı Libya’da sahaya sürerek ülkenin askeri kapasitesini zayıflatmaya çalışırken İsrail Etiyopya’ya baraj inşası konusunda destek vererek Mısır’ı boğmaya çalışıyor.