“Geçmişi değiştiremeyiz ama şuan itibariyle nasıl bir hayat istiyorsak onu inşa edebiliriz” gibi sözler ile yeni bir başlangıç yapmak için her zaman bir fırsatımız olduğunu hatırlarız ama gerçekte başlamak zor gelir ve olduğu yerde kalmayı tercih eder.
Hiç düşündünüz mü, insana başlamak neden zor gelir, neden tercih eder aynı yerde kalmayı? bildiği ve alıştığı şey kötü bile olsa, onunla yaşamayı öğrenmiş olmasından ve öğrendiği şeyin de artık en kolay olan olması inancından kaynaklanır.
Zaten inançlarımızı, inanışlarımızı düşüncelerimizi yeniliklere güzelliklere odaklayabilsek; başlangıçlarda yaşanan zorluğun, şu an içinde bulunduğu zorluktan daha zor olmadığını ya da daha fazla acı verici olmadığını görecek ancak bu fırsatı kendine vermiyor ve aslında layık görmüyor insanoğlu.
Zaten çocukluk çağı itibariyle sahip olduğu şeyle yetinmeyi, şükretmeyi, hep bir kötüsünü beterini düşünmesi istenirken, çok güldüğünde şimdi bir şey olacak ve ağlayacağız kaygılarıyla beslenen bir ruh halinin sosyo kültürel destekleyicileriyle de zaten adım atmaya düşünmeye de fırsatı olamayabiliyor.
Oysa ki, düşünme ve üretme yetisi olan insanın, bireysel gelişimi kolay gibi görünen zoru yaşamaktan ya da o zorluğun içinde uzun süre kalmak olmadığını milyonlarca örnekte görmesine rağmen, kendisine geldiğinde o zorluğun dayanılmaz alışılmış olma kolaylığı rehavetine kapılmak da sahip olduğu potansiyelleri göremeyen insana dair bir durumdur.
Aslında başlaMAK ya da BAŞLAmamak, insanların kendilerine verdiklerine değerle kıymetle doğru orantılıdır. Kendini seven, kendine saygısı olan herkesin değişime gelişime açık olması ve başlangıçların yeniliklerin şimdiden daha iyi mi daha kötü mü olduğunu denemeden bilemeyeceğini fark etmesi gerekiyor.
Önyargılarınız sizi hareketsiz kılıyor, hayatınıza dışarıdan bakamamak çözümsüz kılıyor ve derin bir nefes alıp yapılabilirlere odaklanmadığınız için bugün NOKTA yerine HAYATINIZA VİRGÜLLERLE devam ettiğiniz için BAŞLAYAMIYORSUNUZ.