Ülke tarihimize baktığımız zaman emperyalist güçlerin genç cumhuriyeti zora sokmak adına her türlü yolu denediğini görmekteyiz. Mustafa Kemal’in tek başına bütün dünyada dengeleri değiştirdiğine ve başarısının sonucu İngiltere’nin dünya liderliğini Amerika’ya teslim edişini daha önceki yazımızda detaylıca anlatmıştık. Bu denge değişiminin etkileri tabi ki genç cumhuriyeti de etkileyecek boyutlarda olmuştur. Çok partili sisteme geçiş yılı olan 1946 yılına kadar tek parti olarak bünyesinde bütün siyasi akımların temsilcisini barındıran bir siyasi oluşum görmekteyiz.
1917 devrimi sonrası çift kutuplu dünyanın oluşumuyla beraber dünyada kamplaşmalar artmış ve dünya yeniden şekillenmeye başlamıştır. Türkiye’de tek parti dönemi sonrası muhafazakar sağ seçmen etnik Türk milliyetçileri ve İslamcı gruplardan oluşmaktaydı. İslamcı gruplar Amerika’nın 4O’lı yıllarda benimsemiş olduğu yeşil kuşak projesi için önemli aktörlerdi ancak yeterli örgütlenme için yeterli sayıda insan bulunamamaktaydı. Dönüşüm için kurgulanan planda Emperyalist güçler komünizmle savaş adı altında sivil ve askeri olmak üzere iki tip örgütlenme üzerinde planlı bir çalışma yaptılar. Bu plana göre yetersiz İslamcı gruplar desteklenecek ve büyütülecekti. Sivil örgütlenmede Komünizmle savaş dernekleri kurarak cemaatleşen fetö bu dönemde ortaya çıkmış ve dönüşüm adına ciddi başarılar elde etmiştir. Askeri örgütlenme de ise Etnik Türk Milliyetçisi gençler bu dönüşümün ana kaynağı olarak görüldü. Türkçü dinamiklere sahip Türk gençleri Türk İslam Sentezi adı altında önce Türkçü seküler ilkelerinden kopartıldı ve seksen darbesi sonrası ise bu gençler ümmetçi bir topluluğa dönüştürülmeye çalışıldı. Son dönem ayrılıkların ana teması bu çatışma üzerine kurguludur. Türk İslam duyulu Türk milliyetçileri Atatürk’ün yolunda ilerlemeyi asla bırakmayacaktır.
Peki solda planlanan kurgu nasıl işledi ve nasıl bir plana boyun eğmek zorunda bırakıldı. 60 darbesi sonrası radikalleşen solu bir kenara bırakıp merkez solu oluşturan üç ana akımdan söz edeceğiz. İlki Türk milliyetçisi olup kendisini bu isimle adlandırmak istemeyen ulusalcı grup. İkincisi sosyal demokratlar ve üçüncü grup ise sosyalistler. Bir önceki yazımda da değindiğim gibi yükselen solun önünün kesilmesi için sosyalist tabanlı solun bir kısmını radikalleştirdiler kalan kısımlar ise çeşitli partilerde ilkelerinin peşinde koşmaktadır. Ana konumuz ise seksen darbesi sonrası solun içerisine sokulan sözde ulusalcılık anlayışıdır. Ulusalcı olmadan sosyalist olamazsınız yada sosyal demokrat peki durum böyle iken nasıl oldu da ayrı düşünen bir grup yaratıldı sol içerisinde. Kürt sorunu tamda bu noktada devreye girmektedir. 60 darbesi sonrası kurgulanan Kürtlerin soldan koparılması ve radikalleşmesi çalışmasının özünde yatar PKK terör örgütü. 80 darbesi sonrası ise özellikle 9O’lı yıllarda Kürt hareketi öncülerinin mecliste yapmış olduğu ihanet ile sol ağır bir darbe almış oldu. Sol tabanda bu olaylar bütünü sonrası Etnik köken milliyetçiliği yükselişe geçmiş oldu. Hizip ve Etnik köken milliyetçiliğine teslim olan sol bedelini yüzde 40’lara varan oylarını baraj altında kalarak ödemiş oldu. Sözde ulusalcılık anlayışı bu dönemden kalma bir ruh halidir. Tekrar ediyorum ulusalcı olmadan solcu olunmayacağı gün gibi ortadayken bu isimle yeni bir sol anlayışı oluşturmanın en bariz tanımlamasıdır Etnik köken milliyetçiliğinin sola sokulmaya çalışılması.
Hepimiz bu ülkedeki Kürt gerçeğinin farkında ve güdümündeyiz siyasi olarak. Siyasi alt yapısı sosyal demokrat olan bir kişinin diğer bir etnik kimliği alt unsur olarak görebilmesi mümkün müdür ? Türkiye’de mümkündür bu durum. CHP bu durumda bu ülkede kilit rol oynayan en önemli siyasi yapıdır ve bu yapı özüne dönmek için doğrusal ve teoriye uygun bir politika izlemek durumundadır. Sosyal demokrat temellere sahip bir partide etnik köken üzerine siyaset yapılabilir mi ?
Seksen darbesi sonrası ne olduğunu bilmeyen kendisini tanıyamamış muhalif unsurların parti içerisinde Mustafa Kemal’in Askerleriyiz söylemi gibi parti içerisinde ulusalcıyız söylemi de gerçekçi bir söylem değildir. Siz askerisiniz de diğerleri yunan askerimi yada ulusalcı olmadan solcu olunamayacağı bal gibi ortada iken neyin kafasıdır biz ulusalcıyız diyerek ortaya çıkmak ve hizip yaratmak. Bakın siz ulusalcısınız ama solcu değilsiniz siz etnik köken milliyetçisisiniz. Sizinle ortak tek noktamız ise ulusalcı olmak. Lütfen önce kendinizi tanıyın ve farklılığımızı bilin. Sizinle biz kesinlikle farklıyız çünkü bize göre etnik köken milliyetçiliği yapmak ulus temelini bölmek parçalamaktır. Bu dönemde sosyal demokrat temellere oturmaya çalışan partiyi HDP ile suçlamak, terörle çabası acizliktir ve kendini tanıyamamaktır yada emperyal oyunlarda kukla olmaktır. Ulusalcıyız adı altında ırkçı kimliğini saklamaya çalışmak komik bir palyaço makyajı altında saklanmaktan farksızdır.
Ulusalcı olan biziz ve ulus kimliğinin alt unsurlarından birisi olan Kürt seçmene ve diğerlerine ulaşmak onları da kendi saflarımıza çekmeye çalışmak ilkelerimiz ve inançlarımız gereğidir. HDP olayına gelirsek bu partinin kapatılmasının bir ırkçı için duygusal bir tatminden öte nasıl bir faydası söz konusudur ? Kapatılması sivilleşmeye çalışan bir partiyi terörün eline teslim etmek değil midir? Türkiye Cumhuriyeti partiler yasasına göre faaliyet te bulunan legal bir parti ile CHP’nin diyalog içinde olmasının nasıl bir sakıncası olabilir ? Legal her türlü parti ile temas kurmanın nasıl bir antidemokratik yanı olabilir yada terör faaliyeti olarak görülebilir. Terör örgütü yöneticisinin kardeşini devletin televizyonuna çıkaranların kendi karanlık taraflarını görmeden yaptığı karanlık suçlamalar gibi peşinden gittiği adamın aday olur olmaz HDP yöneticisini ziyaretini unutarak karalama yapmalarının sebebini ve nasıl bir ruh haline sahip olduklarını vicdanlarınıza bırakıyorum.
Kavramları eğip bükerek ırkçı kimliklerini gizleyerek kimliklerini sol kimliğe yamamak derdinde olanların lütfen aynaya bakarak aslında ben neyim sorusunu kendilerine sormalarını istiyorum. Türkiye’yi oluşturan bütün toplumsal katmanları göz ardı ederek bir kimlik üzerinden elitist ve statükocu bir kimlik yaratma çabası ile solcu olunmaz olunamaz.
Sol içerisinde milliyetçilik yapılamaz diye bir şey yok sol görüşün milliyetçiliğe karşı olmayan varyasyonları da vardır. Marksizmin enternasyonalist doktrinine karşın ulusalcı-milliyetçi fikirlerin benimsendiği ve temelinde ‘millet’’ kavramının bulunduğu sol görüşler tarih boyunca görülmüştür ve günümüzde de bulunmaktadır. Venezuela’da hâlen uygulanmakta olan Bolivarcılık örnek verilebilir. Milliyetçiliğin ve solculuğun birbirini tamamlayan iki unsur olduğunu belirten bir Türkçü olan Mirsaid Sultangaliyev’in ulusal komünizm doktrini vardır. Burada varmak istediğim konu kendini doğru tanımlamakla alakalı hepimize ait olan bir tanımı sahiplenip bizi dışlamak saçma gereksiz bir tutum oluyor. Ben Türkçü bir solcuyum demek ulusalcıyım demekten daha doğru ve daha belirgin bir tanımlamadır. Bunu açık açık dile getirdiğinde kaç kişiyi peşinden sürükleyeceksin önemli konu bu konudur. Hileli bir biçimde ulusalcılık gibi bir üst değerle kendini gizleyip ortaya çıktığında bulduğun desteği bulabilecek misin asıl soru bu. Herkes net olursa dürüst olursa kendine ve çevresindekilere gerçekler daha belirgin olur ve taraflar arasında gereksiz kavgalar, hizip ve ayrışmada olmaz.
Biz artık kimsenin kuru sözüne inanacak değiliz ve siyasi çizgimizi evrensel tanımlara göre daha net ve daha keskin çizgilerle belirlemek taraftarıyız. Bu sebeple herkesi kucaklamak herkesin derdine derman olacak adil, eşit ve hür bir Türkiye’yi inşa etmek derdindeyiz. Sizin de derdiniz buysa ırkçı söylemleri bırakıp her insanı olduğu gibi kabule hazır olun. Demokratlığın gerçek tanımı budur.
Saygılarımla...