Akıl Sünnetullah ve Virüs Gerçeği
Virüs gerçeği, bilinmezlik ve gasp edilmiş özel hayatımızın gerçeğinde düşünecek çok vaktimiz oluyor. Hepimizin aklına gelen sorular aslında aynı neden bu durumdayız? Cevaplamamız gereken o kadar çok soru var ki biz bu yazımızda olayın uhrevi boyutu üzerinde duracağız. Neden ibadet yerlerimiz bu durumda ve toplu ibadet hakkımızı elimizden alan bu virüs bir cezalandırma mı?
Aklın bilimin ve teknolojinin olduğu yerde toplu ibadet için kısıtlama söz konusu olabilir mi? Bu soruya çoğu kişi bu mümkün diyebilir ama ben kesinlikle bu şekilde düşünmüyorum ve bu yenilginin nedenini akılsızlık, bilgisizlik ve öngörüsüzlük olarak nitelendiriyorum. Bin yıl önce bakteri ve virüslerin varlığından bahseden adamlardan virüs savaşında Kâbe’yi kapatan adamlara işte bu aklın reddedilmesi sonucunda ulaşılmıştır. Peki, bu aklın reddi olayı nedir? Dindeki yeri nedir? Dine etkisi nedir? Toplumsal yaşantımıza etkisi nedir? Bunu incelemeye çalışalım.
SÜNNETULLAH. Allah'ın sünneti, kanunu. Lügatte "yol" manasına gelen sünnet, "Allah" adıyla birlikte kullanıldığında, Allah'ın kâinatı idare ederken koyduğu kurallar; Allah'ın yaratıkları hakkındaki hüküm ve adetleri anlamına gelir. Kâinatta meydana gelen olaylar Allah'ın koyduğu birtakım kurallara, kanunlara tabidir; her şeyde bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Evrenin yaratılışından kıyamet kopuncaya kadar tabiat olayları bu kanunlara bağlı olarak gerçekleşir. Meselâ, neslin devamı erkek ve dişi canlının birleşmesi sonucunda oluşan döllenme ile sağlanır. Her canlı doğar, büyür yaşlanır ve ölür. Şimdi bu tanımlamadan sonra Sünnetullah gerçeğini akılla yorumlayanlara ve onların karşısında koşulsuz teslimiyeti tek şart olarak sunanlara bakalım.
İşte akılcılar ;
Ebu Musa Cabir bin Hayyan - Yakup bin Tarık – Battani – Farabi – Râzi – Ali bin İsa – İbni Sina saymakla bitmeyecek yüzlerce insan ve bu insanlar modern dünyadaki bilimin temellerini oluşturdular. Hepsi Sünnetullah gerçeği doğrultusunda aklı yol gösterici sayarak insanlığın ilerlemesinde temel taşları olmuştur. İslam’ın ilk 700 yılı akılcıların hakimiyeti ile geçmiş ve Endülüs Medeniyetinin temelleri atılmıştır. Endülüs ise modern batıda Rönesans ve reform adı ile anılan aydınlanma hareketinin temel çıkış noktası olmuştur. Peki bu adamları aforoz edip aklı kullanmayı din dışı gören ve koşulsuz teslimiyeti dine montajlayan anlayışın hakim olduğu İslam aleminde durum nedir bir de bunu inceleyelim.
İlk 700 yılın parlak İslam Medeniyeti aklı yok sayıp koşulsuz biat fikrini sahiplenen Gazali İbn Teymiyye ve benzeri din adamları ile beraber karanlığa gömülmüştür. Bu karanlığın hala günümüzde yaşanmasının tek sebebi aklın dışlanıp körü körüne imanın İslam’ın bir şartı olarak sunulmasıdır. Günümüzde İslam coğrafyasının durumu ortada iken hala aklın dışlanması gerçekten akılsızcadır. Aklı yok sayarak dünya düzdür, uzaya çıkılmaz imkânsız diyen ve modern bilimin nerede olduğunu bile düşünmeyen adamlar türedi.
Yanmaz kefene inanan bir Müslüman nasıl bir tehlike içinde olduğunu dahi idrak edecek akla sahip değilken yada akla sahip demeyelim de aklını kullanmasını yasaklayanlar yüzünden diyelim. Ben şimdi aklını kullanmayanlara bir soru sormak istiyorum yanmaz kefen Allah’ın yakamadığı kefen midir yoksa yakmak istemediği mi? Yakamadığı cevabı verilir ise bu bir şirk değil midir? O zaman hepimiz Allah’ı bırakalım yanmaz kefeni yapana tapalım. Hayır yakmak istemiyor diyorsanız bunun gerekçesi nedir? Aşağıdaki ayetleri ne yapacağız o zaman bu durumda? Her iki durumda da kefene gerekçe bulamaz iken, şirk varken aklı yok sayan Müslümanın acınacak durumudur bu.
- “İzni olmadan O’nun huzurunda kim şefaat edebilir?” (Bakara, 255)
- “Onun izni olmadan hiçbir şefaatçi şefaat edemez” (Yûnus, 3)
Dünyanın yarı çapını hesaplayan İslam aliminden dünya düzdür diyen İslam alimine süreci görebilirsiniz işin komik tarafı ise aralarında bin sene olması ve dünyanın yarıçapını hesaplayan alimin 1000 sene sonrasında neler hesaplayabilecek olmasıdır.
Gerçekten Kâbe’nin durumundan huzursuz olmayan var mı çok merak ediyorum? Ben hiçbir gücün bu ibadete engel olamamasının sorumluluğunu Sünnetullah gerçeği doğrultusunda Allah’a değil Müslümanlara ait olduğunu düşünüyorum ve bu gerçek acı şekilde Müslümanların sınıfta kalmasıdır. Müslümanlar değil aslında sınıfta kalanlar aklı yok sayanlar sınıfta kalmıştır. Milyarlarca dolar kazanan Suudiler günümüz teknolojisinde Kabe’yi anti bakteriyel kılamazlar mıydı ?
Daha kötü senaryolar yazalım 11 Eylül gerçeğinde ikiz kuleleri yıkan terörizm yarın Kabe’ye saldırınca ebabil kuşlarını mı bekleyeceğiz? Neden hava savunma sistemleri kurulmuyor her şeyi Allahtan beklemek ne derece doğrudur? Hemen bana kızanları duyar gibiyim Allah’ın evini koruyacağına inancımız tam ama Kâbe boşalacak deselerdi hangimiz inanırdık bu duruma? Kabe bombalanırsa Allah koruyamadı diyerek topluca dinsiz mi olacağız? Neden Sünnetullah kelimesini doğru yorumlayamıyoruz ya da yorumluyor muyuz?
Bana kızanları umursamadan gerçekleri yazmaya devam edeceğim çünkü benim de sorumluluğum bunu emrediyor ve Allah’ın bana verdiği aklı kullanmak gerektiğine inanıyorum. Gerekçelerimi sıralıyorum bana katılırsınız ya da katılmazsınız bilemem ama söylediklerimi artık dikkate alın lütfen.
12. yy da aklı yol gösterici seçen Anadolu erenleri İslam’ı yüceltirken adaletin sevginin dili olarak gösterirken şimdi aklı yok sayanların İslami fobi ye sebep olması tesadüf müdür ?
Modern bilimin temeli olan akılcı İslam alimleri Endülüs İslam Medeniyetini kurarken aklı yok sayanların Suriye de kurduğu IŞİD medeniyetini hep beraber izledik acaba hangisi gerçek İslam medeniyeti?
Mikroskop yokken bakteri ve virüslerin varlığından bahsedenler mi yoksa dua okuyarak virüs kovanlar mı daha İslami?
Fakirler için bırakılan paranın alınmadığı gökleri izleyen yorum yapan akıl yürüten Allah’ın varlığını ispat için çabalayan İslâm alimleri mi yoksa fakirlik içinde cehalet içinde savaşların hiç bitmediği günümüz İslam coğrafyası mı?
Çocuklarını okutmayın okuyan insan dinsiz oluyor diyenlerin korkusu inanın çocuklarınızın dini filan değil kendi çıkarlarıdır. Bilimle ilgilenen bir Müslüman’a kimse yanmaz kefen satamaz çünkü. Osmanlı’yı ilk üç yılında yükselişe taşıyan İslam’ın hizmetindeki akıldır çürüten yıkan ise İslam’ı tüketen cehalettir. İstanbul u almak için sadece iman yeterli olsaydı Eyüp Sultan hazretleri de alırdı diye düşünüyorum ama sadece iman yetmedi ve bu başarı en iyi topu yapabilen en iyi tahkimatı yapabilen modern silahların en iyisini kullanan Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip olmuştur. Bu örnek bile başlı başına aklın imanla perçinlenmesi gerektiğinin ispatıdır.
Neden cehaletin kime hizmet ettiğini anlamak bu kadar zorlaşıyor. Bu cehalet değil midir Kâbe’yi bu duruma sokan. İnanan her insan bu durumdan sorumludur ve bu durumun hesabını verecektir. Ben her şeye rağmen inananları artık Allah a hizmet etmeye davet ediyorum. Allah’ın ilk emri oku olan ikrayı yerine getirmek ilkesi ile herkesi İslam dini için çalışmaya geliştirmeye üretmeye davet ediyorum.
Saygılarımla...