Yoksa bize ırak Allah’a yakın ol mu diyorsunuz?

Ramazan Yüce

Bir cahil cesaretiyle bir yıl önce başlamıştım gazetemizde yazı yazmaya. Dün itibariyle tam bir yılı doldurdum. Haftada iki gün karşınıza çıkıp arzı endam ettim.  Çalakalem duygu ve düşüncelerimi ifade ettim. Sizin her biriniz yazılarım ya da yazdıklarımdan daha güzel şekilde yazabilir, daha farklı konulara değinebilirdiniz. Bundan şüphem yok. Hani cahil cesurdur” derler ya. Benim ki de öyle işte...

 

Bir yıldır yazdım ama neredeyim, okunuyor mu, okunmuyor mu, iyi mi yazıyorum, kötü mü yazıyorum bilmiyorum. Çünkü doğru dürüst  yeterince  geri bildirim almadım.  Dönüt geliyorsa da haberim yok.  Bireysel görüştüğüm bazı kimseler sağ olsunlar tepkilerini dile getiriyorlar. Ama yeterli görmüyorum. Halihazırda kendimi körler ve sağırlara oynuyor gibi görmekteyim.

 

Her insan gibi benim de yapıcı eleştiriye ihtiyacım var. Hani biz söyleriz ya: “Dost acı söyler, yüze karşı söyler” diye. Eksiklik ve hatalarımı ancak söylenirse düzeltebilirim. Ben yazı yazma konusunda kendimi bulunmaz Hint kumaşı gibi hiç görmedim. Bilgi, donanım, birikim, kelime hazinem, Türkçe yazım ve imla kurallarım bakımından eksik olduğumu ilk yazımda da ifade ettim; Küçük Ayasofya Camisine imam olarak atanan Bekri Mustafa’yı anlatarak. Hangi iş olursa olsun kendimi hep, “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler” misali “Abdurrahman Çelebi” olarak  gördüm. Hasılı hem acemiyim, hem de bu işin ehli değilim.

 

Şunun iyice bilinmesini isterim ki, yaptığım işi en iyi şekilde yapmak isterim.  Bunun için de  sizlerden dönüte ihtiyacım var. Yoksa ha varlığın ha yokluğun mu diyorsunuz? Ya da olduğun kadar rezil olmuşsun, rezillikte iyice piş mi diyorsunuz?  Yoksa şu müezzin gibi miyim? Hani bir köyde hiç namaz kılan yokmuş. Buna rağmen biri, görevli olmadığı halde üzerine vazife çıkarmış. Camiye gelen olmasa da her gün minareye çıkıp ezan okuyormuş. Bencileyin adamın sesi de çirkinmiş. (Aslında çirkin ses yoktur. Eğitilmemiş ses vardır.) Köylüler toplanıp adama: “Arkadaş biz namaz kılmıyoruz. Camiye de gelmiyoruz. Sen ne diye hep ezan okuyorsun’ demişler. Adam, ‘Ben Allah rızası için okuyorum’ demiş. Köylü: ‘Ne olursun sen, bundan sonra Allah rızası için ezan okuma’ demişler. Adam istenmemesine rağmen okumaya devam etti mi, etmedi mi bilmiyorum. Eğer okuyucularım olarak bir şey söylersek kırılır, üzülür, gönül koyar, biz söyleyemeyiz diyorsanız, bana: “Allah rızası için bundan sonra yazma” deyin ben anlarım.

 

İnsanın hatasının yüzüne karşı söylenmesi kişiyi üzer. Ama eleştiri de olmazsa olmaz kurallarımızdandır. Gelin şu kuralı bir tarafa bırakalım da, bana yapıcı eleştiri yapın. Eleştiri yapanı gerçek dostum bilirim. Yok arkadaş, senin dostluğunu da istemeyiz, bizden uzak durun diyorsanız, bu da bir eleştiridir. Mutlaka deyin.

 

Yoksa senin bize, bizim de sana verebileceğimiz bir şey. Bizden ırak, Allah’a yakın ol mu diyorsunuz?.. Ne derseniz deyin ama bir şeyler söyleyin, yazın. En sevdiğim insan tipi ardımdan değil de zoruma da gitse yüzüme karşı yapılandır. Yok senin sevgine de ihtiyacımız yok. Gölge etme, ihsan istemez; dünya kuruldu, kurulalı böyle eziyet görmedi  diyorsanız, daha ne diyeyim: Allah sizin de benim de hayrımı versin!... Hep birlikte nice yıllara inşallah! 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.