Sakarya'da meydana gelen menfur olay belirli bir merkezden yönetilen "Suriyeliler gitsin, Suriyelileri istemiyoruz" nefret dilini şimdilik kesmiş görünüyor. Bu kampanyayı yürütenler pes etmeyecekler. Olayın sıcaklığı geçtikten sonra yeniden 'istemezük' nidaları yükselmeye başlayacak.
Nedense oyunun parçası olmak hoşumuza gidiyor. Alevilik-Sünnilik, Türk-Kürt, laik-antilaik, ilericilik-gericilik, mezhepçilik, cemaatçilik,..Bunlara ilave olarak şimdi de Suriyeliler yazıldı hanemize. Farklılıklar zenginliğimiz olacağı yerde bizim birçok konuda yaramız var. Yaramız olunca da bizi kaşındırmak için sinekler konar. Yeter ki biz kaşınmak isteyelim. Türkiye’yi dize getirmek, oyalamak, içişleriyle uğraştırmak, zayıf düşürmek için sırası gelenin fitili ateşlenir. Biz içeride kargaşa, kaosla uğraşırken onlar işlerini yürütürler. Bu, tarih boyunca hep böyle olmuştur, onulmaz yaraların açılmasına sebebiyet vermiştir. İbret almıyoruz ki hala başımıza geliyor. Sonuç, hep hışımla kalkarız, zararla otururuz. Birbirimizi anlamaya çalışmamız, farklı düşünene saygı göstermemiz ve ona hayat hakkı tanıyacağımız yerde nedense hep ayrışmayı seviyoruz. İşin sonunun nereye varacağını hesap etmeden akıldan yoksun davranışımız daha ne kadar devam edecek bilinmiyor. Bizde bu ateşe barutla gitme teşne hali olduktan sonra daha ne acılara gark olacağız? Zaman gösterecek. Aynı ülkede yaşayan bizleri aynı kazana atsalar, inanın kaynamayız. Rab Teala, “Kullarım, Ben sizi hem bu dünyada hem ahirette mutlu edeceğim, yeter ki birbirinizle iyi geçinin,” dese zinhar kabul etmeyiz bu görüntümüzle.
Bu ülkede emelleri olanlar uzun soluklu planlar yapar hep. Dışarıdan nasıl kıskaca alır, içeriden nasıl karıştırırız tuzakları kurarlar. Bu yüzden içerideki potansiyel dinamikleri hep hazır bekletirler. Seksen ihtilaline zemin hazırlanırken sağ-sol kavgası, Maraş ve Sivas olayları çok canımızı yaktı, nice canlara mezar oldu. 02 Temmuz 1993’e geldiğimizde 35 Alevinin Madımak Otelinde yakılması ve bu olaydan üç gün sonra 05 Temmuz’da Erzincan Başbağlar’da 33 sünninin katledilmesi Alevilik-Sünnilik fitilini ateşlemeye yönelikti. Aslında her iki olayı yapanlar aynı eldi. Bunu bilmek için illaki terör uzmanı olmak gerekmiyor. Ama biz ne yaptık? Perde gerisini göremeyen bizler maalesef her olayda olduğu gibi bu olayda da iyi imtihan veremedik. Madımak olayı ile Aleviler Sünnileri, Başbağlar katliamıyla da Sünniler Ailevileri suçlu ilan etti. Hala bu kesimler birbirini kendilerinin katili olarak görüyorlar. Her yıldönümü geldiğinde herkes kendi yasını tutar. Türk-Kürt zaten patlamaya hazır bomba olarak her zaman bekletiliyor. Türk-Kürt’ten, Kürt de Türk’ten haz almıyor. Çoğunun eline fırsat geçse birbirini bir kaşık suda boğacak durumda. Örnekleri çoğaltabiliriz. Son kaşınası güncelimiz 6 yıldır bir iç savaş yaşayan Suriye’den mülteci olarak içimize gelenler. Birileri zaman zaman bireysel olaylar ile deniyorlar, acaba buradan bize ekmek çıkar mı diye. Biz öyle bir görüntü veriyoruz ki gördüğümüz Suriyeli’yi boğacağız. Bizim bu durumumuzu gören oyun kurucuları kıs kıs gülüyor, biz buradan daha çok ekmek yeriz diye. Hiç akıllanıp ibret almayacağız biz anlaşılan.
Unutmayalım ki Türkiye bir mozaikler ülkesi. Her ırktan insan burayı istemeyerek mesken edinmiş. Çoğu ile kız alıp vererek kaynaşmışız bile. Suriyeliler de şimdilik zorunlu iskandalar ülkemizde. Sömürgeciler, Suriye’de anlaşamadılar ki bu savaş bu kadar uzadı. Ne zaman anlaşırlarsa orada savaş biter. Savaştan sonra çoğunun ülkelerine döneceğine inanıyorum. Kalanlar içimizde olaylara karışmadan kalırlarsa başımızın üstünde yerleri vardır diğer başkalarının kaldığı gibi.
Anlayacağımız bizim kaşınacak çok yaramız var. Her bir yara aynı zamanda bizim yumuşak karnımızdır. Yaraları kapatacak projeler geliştirelim. Yaraları kaşırsak onulmaz yaralar açarız birbirimize. Bu da bizi karıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Doktorlar, vücudumuzda meydana gelen yaraları kaşımamamız gerektiğini söyler. Biz söz dinlemeyiz, tatlı tatlı kaşır dururuz boş beklerken. Sonunda yarayı daha da büyütürüz. Sosyal olaylardaki yaralar vücuttaki yaralara benzemez, daha büyük yaralar açar. Bu işin şakası yok. Hepimiz aklımızı başımıza alalım, hissi davranmayalım, akli ve vicdani hareket edelim, işimize-gücümüze yönelelim. Boş insan şeytanın oyuncağı olur, onun tuzağına düşmeyelim. Son Sakarya olayı bireysel de olsa hepimizin kulağına küpe olsun.
Alevisi-Sünnisiyle, Türk’ü-Kürt’üyle, laik-antilaikiyle, Suriyeli vb ile yaşamanın yollarına bakalım. Bu ülke karışırsa -Suriyeliler bir başka ülke bulur da- bizim buradan başka gidecek ülkemiz yoktur. Nokta. 09/07/2017