Üç Günlük Dünyada Huyumuzdan mı Vazgeçelim?

Ramazan Yüce

Üç Günlük Dünyada Huyumuzdan mı Vazgeçelim?

 

Bakkalın ilk müşterisi benmişim erkenden. Kapıda karşıladı beni bakkal. Sevindim doğrusu. Kim karşılar beni bu devirde, bu ortamda, bu pozisyonumla. Yalova Kaymakamı bile değilim zira. Alacağımı aldım. Ayrılmadan önce kapıda büyükçe bir masan vardı, kimse girmesin diye koyduğun. Niye kaldırdın, dedim. "Kaldırır mıyım? Koyacağım yeniden. Daha yeni açıyorum dükkanı. (Demek ki burnum düşmüş sabah sabah) Koymayıp da ne yapacağım sonra. Değilse hakından (hakkından) mı gelinir bizim milletin. İçeri giren eliyle ekmek seçmeye başlıyor. Mecbur koyacağım" dedi. Kolay gelsin dedim, ayrıldım.

 

Evimin yolunu tutarken sevincim kursağımda kaldı. Çünkü kapıda gördüğüm bakkalın, beni karşılamak için değil, içeri girmeyeyim diye beni kapıda beklediğini çok geçmeden anladım. Sevincim kursağımda kalsa da eliyle ekmek seçen insanımızı takdir ettim. Nasıl takdir etmem. Temasın, insanı ölüme götüreceği bu kadar açık ve çok dillendirildiği bir ortamda huylunun huyundan vazgeçmemesi, inadım inat demesi. Yani ölüme davetiye çağıran temasa rağmen ekmeği eliyle seçme alışkanlığına devam etmesi. Ölüme meydan okuyan, atın ölümü arpadan olsun diyen, böyle derken başkasını da ölüme çağıran böylesi cahil cesur ve bir şey olmaz diyen aymazların ekmek seçen o elleri ancak öpülür. 

 

Öyle ya, sonunda ölüm var diye yılların geleneğinden vaz mı geçelim. Ekmek bu. Başka bir şeye benzer mi? Sonra ne belli bakkalın iyi ekmek vereceği. Gözüm görecek… yetmez, elim de değecek…değmek de yetmez. Çünkü belli olmuyor. Aynı zamanda sıkacağım. Sıktığımı bırakıp diğerine dokunacağım. Yok, öyle yağma. Varsın millet ayıplasın. Ben bu ekmeği normal hayatta kullanmayacağım ki sonra. Mideme indireceğim. Sağlığımı düşünen biri olarak mideme ne gönderdiğimi de bilmek zorundayım. Sonra elimin kirli olduğunu kim söyledi? Benden temizi var mı şu dünyada. Herkes kendine baksın. Kendi kirli ellerini benim ellerimle karıştırmasın. Sonra arılar da öyle yapmıyor mu? Konduğu çiçekten bal alıp geri mi geliyor sanki. Bir ona, bir buna konup duruyor. Ayrıca pazarda seçerek alamadığım sebze ve meyvenin hıncını bu vesileyle ekmekten çıkartıyorum. Öyle değil miyiz zaten. Birine, bir şeye gücümüz yetmez. Hıncımızı gider, güçsüzden alırız. Dünyanın düzeni bu. Bu arada Konya semt pazarlarındaki bazı pazarcıların ürününü seçtirmemesini ben, esnaf malına güvenmiyor da ondan seçtirmiyor sanırdım. Halbuki hijyen yönünden seçtirmediklerini, bizim hijyenimizi düşündüklerini geç de olsa bu vesileyle anlamış oldum.) 

 

Takdir ettiğim sadece ekmek seçimimiz değil. Başka bir takdir ettiğim kesim daha var: Birkaç kişi bir araya geliyor, gündeme dair muhabbetlerini yapıyorlar. Cenazeye katılıp mezarlıkları ziyaret ediyorlar. Sonra sosyal mesafeyi gözetmeden yan yana gelip fotoğraf çekiniyorlar. Bunu da ölümsüzleştirmek için paylaşıyorlar. Paylaşımının altına da “Evde kal Türkiye!” yazmayı unutmuyorlar. Mesaj bana gayri. Çünkü gördüğüm kadarıyla kendilerini ölüme atarlarken kendilerinden fazla beni düşünüyorlar. Nasıl takdir etmem bunu. Sağ olsunlar… Bir misyon adamına evde kalmak yakışır mı sonra? Onlar çarşı pazar gezip dolaşacaklar. Ben evde bekleyeceğim. Ayrıca “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı sözü, başka türlü nasıl icra edilecek… Hasılı, bu yaşımda tüm bunlardan benim öğrendiğim, evde kalmak sadece bana ve benim gibi acizlere mahsus.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.