Temsil ve Ağırlama Giderleri
İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis kürsüsünde bir konuşma yapan grup başkan vekili M. Tevfik Göksu'nun, belediyenin temsil ve ağırlama giderleriyle ilgili basına düşmüş kısa bir videosunu izledim. Açıklamasına göre "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı 11 belediye başkanını bir restoranda ağırlar. Ağırlamanın bedeli, her bir davetliye düşen miktar 6395 lira". "Belediyenin temsil, ağırlama ve reklam giderlerinin yüzde 544 artış gösterdiği” yine aynı konuşmada yer almaktadır.
Bu örnekten hareketle temsil ve ağırlama giderleri üzerine bir değerlendirme yapmak istiyorum. Değerlendirmeye geçmeden önce şunu ifade etmek isterim. Bu harcamayı yapan belediyenin hangi partiden olması benim için önemli değil. Başkanın kendisini ve partisini yerecek de değilim. Yazılarımı takip edenler bilir. Olaylardan hareketle olması gereken prensipler üzerinde durmaya çalışırım. Bu harcamayı bugün bu Başkan yapar, yarın bir başka partinin başkanı yapar. Bu konuda partilerin sicili pek değil, hiç iyi değil.
Grup Başkan Vekilinin iddialarına ilgili Başkan cevap vermiş olmalı diyerek sanal alemde kısa bir tur attım. Herhangi bir cevaba rastlamadım. Verilmiş bir cevap bulabilseydim bu cevaba da burada yer vermek isterdim.
Bir kişiye 6395 liraya mal olan yemeğin fiyatı sanırım hiçbirinize makul gelmez. Kazığın da ötesinde bir rakam zira. Bu para ne yemekte harcanacak bir rakam ne bu kadar yemeği bir mide yiyebilir ne de adı ne olursa olsun yenen yemeklerin fiyatı bu rakamı bulur. Rakamda ve hesapta bir anormallik var. Bu rakamın savunulacak bir tarafı yok. Doğrusunu lokanta sahibi ile ancak belediyenin gelir gider işlerine bakan personeli bilebilir. Dışarıdan biri olarak bu rakam üzerinden ancak yorum yapabilirim:
1.Restoran çok lüks bir yerdir. Her türlü özel yemek özellikle diğer ülkelerin yemek çeşitleri de vardır. Burada ancak VİP seviyesinde insanlar yemek yiyebilir.
2.Belediye bu lokanta ile anlaşmalıdır. Belediye zaman zaman gelen misafirlerine burada yemek ikram etmektedir. Fatura her zaman kesilmemektedir. Lokantada daha önce yemek yiyenlerin fiyatı son faturaya dahil edilmiştir.
3.Lokanta sahibi, "Bedelini nasılsa belediye ödeyecek. Bu denizden faydalanmalıyım ve özel misafirler için faturayı biraz şişireyim. Bunu kim bilebilir diye düşünmüş olabilir.
4.Belediyenin harcama kalemi olmayan bir alışverişi olmuştur. Bu borcu, ucu ve önü açık temsil giderlerinden ödemek istemiş, lokantacıya, "Faturayı şişir, yemek masrafını düştükten sonra geriye kalan şu kadar parayı bize elden ver" demiş olabilir.
Sebep bunlar ya da başkası olabilir. Kurumlar, özellikle belediyeler bir yere bir harcama yapmak isterlerse bunu kılıfına uydurur. Bu tür harcamanın resmiyette de bir sakıncası olmayabilir.
Burada üzerinde durmamız gereken devletin kurum ve kuruluşlarının çoğunda yeri olan ve yetkisini yasal mevzuattan alan temsil, ağırlama ve reklam giderleridir. Boşluğu bol olan bu harcama giderlerini kısmak hatta gerekirse kaldırmak gerekiyor. Kişilerin insafına terk edilirse dudak uçuklatır türünden bu şekil harcamalar karşımıza çıkar. Bu harcama kalemi duracaksa; kurum ve kuruluşlar kimlere, hangi şartlarda, ne kadar harcama yapabilir? Belediye başkanlarının ne kadara kadar yetkisi var? Tüm bunlar açıkça belirtilir.
Burada şunu da belirtmek isterim. Bu şekil fahiş harcama ancak devlet kurumlarında özellikle belediyelerde olur. Bunun sebebi de belediye ve devletin sahibi yok. Emaneten buralara gelenlerin çoğu da devletin parasını deniz, yemeyeni ve yedirmeyeni de keriz olarak görme anlayışına sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Buralarda görev yapanlar "Bu para belediyenin sırtından değil de benim cebimden çıkacak olsa ben misafirlerim için bu kadar para harcar mıyım" diye düşünmeleri gerekir. Gerçekten tüzel kişilik değil de hangi özel kişilik bu kadar bonkör davranabilir? Kendi adıma beni ziyarete gelen misafirim ne kadar özel olursa olsun, benden bu rakam çıkmaz. Sizden çıkarsa da bilemem. Ama bilirim ki sizden de çıkmaz hatta Ekrem İmamoğlu'nun cebinden de çıkmaz. Ben, sen, o; hiçbirimizden bu rakam çıkmazsa o zaman başkasının sırtından özellikle belediyenin sırtından ağalık yapmanın bir alemi yoktur.
Bu ülkede devletin malı yetim malı olarak görülmedikçe; belediye başkanı, kimin malını kime yedireceğim demedikçe; davetliler, "Sayın başkan bu yemek belediyenin sırtına binecekse bu doğru değil. Biz yemeyiz demedikçe; devletin ilgili iç ve dış denetim kurumları; yerinde, zamanında ve gereğince gelir gider tablosunu inceleyip gereğini yapmadıkça, fahiş harcama karşılığında harcayan kimseye bir müeyyide gelmedikçe bu harcamalar şu ya da bu şekilde kılıfına uydurularak yapılmaya devam edecektir. Maalesef bu şekil harcama dendiği zaman da akla ilk gelen yerler, belediyelerdir. Belediyeler bu ülkenin sırtında en büyük kamburdur. Çünkü bu ülkede belediyelerin kasası "Yağma Hasan'ın böreği"dir. Dileyen dilediği şekilde bir yolunu bulur, harcar. Birilerini zengin eder ve karşılığında da bir bedel ödemeden ya çeker gider ya da yoluna devam eder. Bu konuda siyasi partilerimiz de tencere kapak gibidir. Birbirlerini israf yapıyorsun diye siyaseten ayıplasalar da bu konuda yok aslında birbirlerinden farkları. Yeter ki ellerinde büyük veya küçük bir belediyeleri olsun. Belediyeler siyasi partilerin arpalığıdır, altın yumurtlayan tavuğudur. Hangi belediye başkanı bu duruma karşı çıkarsa partisi tarafından istenmeyen adam ilan edilir. Bir sonraki seçimde de yeniden aday gösterilmez. Bu da siyasi hayatına mal olur. Maalesef ben bu durumu böyle okuyorum. İstisnaları yine hariç tutuyorum. Hangi partiden olursa olsun devletin/belediyenin kasasını yetim malı görenlerin sayısının çoğalması dileklerimle...