Bir şeyler üreten, ürettiğini marka yapan, teknolojik gelişmelerde imzası olan, bilimsel buluşlarda adı olan niçin başka ülke insanı, daha doğrusu bunlar ve her şey niçin gelişmiş ülkelerden çıkıyor? Niye hiçbir alanda bizim esamimiz okunmuyor?
Merkezi sınavlarda derece yaparak yüksek puanlarla en iyi bölümleri tercih eden öğrencilerimiz akademisyenliğin zirvesine de çıkmasına rağmen niçin bir buluşa imza atamıyor?
En iyi okulları ve fakülteleri dereceyle bitirerek görev alan ve bu görevinden dolayı köşeyi dönmüş kaç zenginimiz var?
Bu sorulara değişik cevaplar verilebilir. Bana göre bilim ve teknolojide, bir şeyin icadında, esamimizin okunmamasının en önemli sebebi bizde okumanın amacının, okuyup bir işe girmek, girdiğimiz işte rahat etmek, işimizde yüksek maaş almak ve bordro mahkumu olmak için okunduğundandır. Belki de bundan dolayı bizde bilim adamı yetişmiyor.
Aşağıda okumamış, okuduysa da fakülteye gitmemiş, gittiyse de fakülteden mezun olmamış, fakülteyi terk etmiş insanların başarısına değinen bir alıntıya yer vereceğim:
“Her Amerikan üniversitesi her yıl, kendi alanında çok sivrilmiş ama mutlaka akademik hayattan gelmesi de gerekmeyen bir önemli ismi mezuniyet konuşması yapmak, yeni mezunlara çeşitli öğütler vermek üzere davet ediyor. Aşağıda bu yıl, ünlü Yale Üniversitesi’nde yapılan mezuniyet töreninde konuşmak üzere davet edilen Oracle bilgisayar şirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry Ellison’un şaşırtıcı, hatta şok edici konuşması var.
“Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğiniz için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyi bir bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakin. Sonra sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi de aslında hiçbir şey başaramamış olacak. Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız. Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak gelecek için yüzlerce umut isimi göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar. Sinirlendiniz.
Bu anlaşılabilir bir şey. Ben, Lawrence ‘Larry’ Ellison üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nerden alıyorum ki, ülkenin en prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yılki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum? Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim: Çünkü ben, Lawrence ‘Larry’ Ellison, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz. Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın -şimdilik- en zengin adamı. Siz değilsiniz. Çünkü Paul Allen, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz. Başka örnekler de var. Mesela Michael Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hiç yoksunuz. Hımmm… Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir.
O halde biraz da egolarınızı okşamama izin verin. Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördünüz. Önünüzdeki yıllar için epey iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada size o önünüzdeki yıllar boyunca yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz. Ve hayat boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir kelimeyle güçlü bir ilişkiniz oldu burada: Terapi. Bunların hepsi güzel şeyler. Ama gerçekte, o kurduğunuz arkadaşlık bağlantılarına fena halde ihtiyacınız olacak. O çalışma alışkanlığına ve ‘Terazi’ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız. Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Ballmer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten master sınıfından terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız.
Son olarak, herhalde bazılarınız ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz kendi kendinize soruyorsunuz: ‘Yapabileceğim bir şey var mi? Bir umudum var mi?’ Maalesef hayır. Çok geç kaldınız. İçinize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yasında değilsiniz. Eveeet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bu anlaşılabilir bir şey. Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır. Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi, yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olacağını söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara.
Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Daha güçlü söyleyemem: Ayrılın. Hemen toplayın eşyalarınızı ve fikirlerinizi ve bir daha geri dönmeyin. Terk edin. Her şeye yeniden başlayın. Size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlilerinin beni kürsüden aşağı çektiği gibi aşağı çektiği…………” Tuzlu Kahve’den.
(https://www.beyaznokta.org.tr/oku.php?id=160) sitesinden alıntıdır.