Yeni eğitim ve öğretim yılının başlaması sebebiyle eğitim ve öğretimdeki eksikliklere dikkat çekmek; öğrenci, veli ve öğretmenin birbirlerine karşı beklentilerine işaret etmek için gazetemizde “Eğitim ve öğretimde nakısalar meydana gelmesin,” “Bugün okullu oldum,” “Çocuğumu çocuğunuz bilin,” ve “Emanetiniz emanetimdir” başlıklı peşi sıra dört yazı kaleme aldım. Aynı konuda arka arkaya yazılan yazılar belki biraz sıkıcı gelebilir ama eğitim ve öğretim bizim milli meselemiz ne de olsa.
Ülkemizde her konu uzmanına bırakılırken tıp, eğitim-öğretim ve din alanında herkesin konuştuğunu görmekteyiz. Hele bir hasta olmaya gör: Şu doktor iyi, şu kötü, ameliyat ol veya olma, şu şu otu şöyle kaynatacaksın...gibi tavsiyelere muhatap olursun. Hem de ücretsiz muayene... Eğitim ve öğretim alanında: Eğitim şöyle olmalı, öğretmenler iyi değil, şu kadar tatil yapılıyor, durmadan para istiyorlar, okullar temiz değil, zaten müdür de iyi değil, ben öğretmen olsam bundan daha iyi yaparım... gibi nutuk ve serzenişlerin sayısı belli değil. Hepimiz eğitimin uzmanıyız görünürde. Din alanında örnek vermeye gerek yok, bu konuda da hepimiz allame-i cihanız zaten...
Devlet-millet, anne-babalar, eğitimciler geçmişte olmadığı kadar öğretime önem verdiğimiz bir süreci yaşıyoruz. Hepimizin ortak görüşü eğitimde sıkıntıların olduğudur. Bunun farkında olan devlet okulları fiziki olarak iyileştirmek, derslik ihtiyacını gidermek ayrıca okulların temizlik, kırtasiye, yakıt, su ve hizmetli sorununu çözmek için kesenin ağzını açtı nice zamandır. Teknik alt yapıda gözle görülür iyileştirmeler yaptı. Sistem değişikliğine giderek haftalık ders saatlerini artırdı. Derslerin öğretim programlarını ve sınav sistemini değiştirdi. Atamalarla yöneticilerini yeniledi. Vatandaş da çocuğunun iyi bir eğitim ve öğretim alabilmesi için saçını süpürge etmektedir. Eğitimin içinde olan-olmayan herkesteki ortak kanaat eğitim ve öğretim iyi değil, iyileştirilmesi lazım. Gördüğüm kadarıyla herkesin güzel temennileri ve beklentileri var. Fakat nedense bu kadar bileşenlerin önem verdiği bir eğitim ve öğretimden maalesef istenildiği kadar verim alınamamaktadır.
Toplumda yine bir furyadır gidiyor. Herkes bulunduğu yerde kendisini bulunmaz Hint kumaşı sanıyor. Kendisini vazgeçilmez görüyor. Söze “Ne iş yapıyor ki” diye başlayarak hep başka meslek erbabını kötülüyor. Ne devlet adına iş yapan yetkililer kendini sorguluyor, ne vatandaş kendisini hesaba çekiyor, ne de öğretmen ve okul yöneticisi nerede eksiklik yapıyoruz şeklinde bir öz eleştiri yapıyor. Hep kendimizi temize çıkarıp başkasını suçlamaya çalışıyoruz. Hiç birimiz burnundan kıl aldırmıyor. Halbuki bir yerde başarı-başarısızlık varsa suçu tek tarafa yıkmaktan ziyade eğitim ve öğretimin içinde ve dışında tüm paydaşların az veya çok olumlu-olumsuz bir etkisi/katkısı vardır. Başarının sahibi çoktur. Fakat başarısızlığın sahipleneni maalesef yoktur. Toplum olarak başarısızlığa kılıf bulmada, gerekçe hazırlamada ve suçlu bulmada yine üstümüze yoktur. Mazeret bulma sadece o an için egomuzu tatmin eder. Başkasını ikna ettik derken aslında kendimizi kandırıp topu taca atıyoruz. Yukarıdan aşağıya bir suçlama, aşağıdan yukarıya bir suçlamadır gidiyor hep. Keşke suçlama ve eleştiriyle birlikte başarı gelseydi gam yemezdim gerçekten. Suçladığımız insanların onurlarıyla oynarız. Onuru incinen insandan hiçbir zaman verim beklenemez. Suçlanan insan hata üstüne hata yapmaya devam eder.
Devlet, vatandaş, öğretmen, yönetici, öğrenci kim olursak olalım, iyi bir eğitim ve öğretim bekleyen hepimiz ilk önce taşın altına elimizi koyarak bulunduğumuz mevkideki sorumluluğumuzu vicdani sorumluluk çerçevesinde en iyi şekilde ifa edelim. Kendimiz yaptığımız işi düzgün yapalım, birbirimize güvenelim, gizli ajanda taşımayalım, öğretim için gösterdiğimiz gayretin birazını da hep ihmal ettiğimiz eğitime verelim. Eğitim sistemi üzerinde sonuç almadan sık sık değişiklik yapmayalım. İyi arayan, iyinin peşinde olan herkes aynaya bakarak ilk önce kendimiz iyi olalım. (Bir sonraki yazımda -fırsat bulursam- eğitim ve öğretimde çözüm önerilerine değinmek istiyorum.)