Günümüzde eskiye oranla dini bilgisi artan insanımızın oranı oldukça çoğaldı. Eskiden bir konuda dinin görüşünü öğrenmek için bir hocanın kapısı çalınırken şimdi hepimiz birer hocayız. Bana göre şöyledir, şöyle olmalıdır deyip dini konuda görüşümüzü serdetmeye başladık. Hatta görüşümüzü desteklemek için ayet ve hadis bile okuyoruz. Bazen de ayet ve hadisi yorumlayarak yerine göre müfessir veya muhaddis rolünü üstleniyoruz. Hızımızı alamayıp fetva bile verebiliyoruz. Çoğumuzun başvurduğu kaynak da google arama motorudur. Bu şekliyle durumumuz "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder" sözüne tam uyuyor.
Çoğumuz yarım hoca rolünü üstlenmiş durumda iken bir kısım insanımız daha vardır ki bunlar, dini bilen ve her konuşmasını ayet ve hadisle süsleyen, konuşurken ağzından bal damlayan kimselerdir. Bunların dışında bir kısım insanımız daha vardır, bunlar dini referans olarak kullanmayan ve dine mesafeli olan kesimdir.
İster yarım hoca, ister dini bilen, ister dine mesafeli olalım. Hepimiz iyinin, güzelin, doğrunun ne olduğunu biliriz. İstisnalarımız olmakla beraber çoğumuzda bir sorun var; dini biliyoruz veya bildiğimizi sanıyoruz ya da kendimizi düzgün birer kimse olarak görüyoruz. Fakat bildiklerimiz veya savunduğumuz din, birer söylemden ibaret kalıyor. Kısaca yaşama yok. Yani söz var, icraat yok. Bilgimiz yaşama geçmiyor. Bu durumumuz “Tevrat’ın hükümleriyle yükümlü tutulup da onun hükümlerini yaşamayanların durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin hâline benzer." (Cuma 5) ayetine benzetilebilir mi? Çünkü bu ayette Allah bildiklerini yaşama geçirmeyenleri "kitap yüklü merkebe (eşeğe) benzetiyor."
Bir eşek düşünün ki üzerine dünyanın en nadide kitaplarını yükleyelim, eşek bu kitapları hep sırtında taşısın. Bu kitapların eşeğe bir faydası olur mu? Olmaz, hatta üzerine yük bindiği için zararı bile olur. Bizim durumumuz daha doğrusu bildiğimiz doğruları yaşamayan bizler, tıpkı eşek gibi her türlü bilgiyi belleğimizde tutuyoruz. Farkı var mı bunun? Bence hiç farkı yok. Tek farkı eşek, sırtında taşıyor, biz ise belleğimizde. Ayet, Yahudi din adamlarını kastediyor, onlar hakkında gelmiştir. Bu ayet Yahudileri bağlar deyip kendimizi temize çıkaramayız. Allah, Yahudi din adamları böyle yaptı. Yani yapmaları gerekeni yapmadıklarından dolayı merkepliği hak etmişlerdir. Siz de böyle yaparsanız siz de eşek olursunuz demek istiyor. Zaten ayetteki "Tevrat'ın hükümleriyle yükümlü tutulup da" kısmını kaldırıp yerine "Kur'an’ın hükümleriyle" koyduğumuzda ayet bizi yüzde yüz bağlıyor. Teşbihte hata olmasın, sanki Allah bizim tabirimizle "Kızım, sana söylüyorum, gelinim sen anla" diyor.
Hasılı, bildiğini yaşamayan bizlerde bu merkeplik hep baki mi kalacak? Biz eşeklikten hiç kurtulamayacak mıyız? Sanki bu görüntümüzle laftan, sözden anlamayan, ayetleri göz ardı eden bizlerde eşeklik baki gibi. Allah bildiklerimizle amil olmayı nasip etsin bize. Yoksa eşek gibi olmaya devam edeceğiz. Yaşayanları tenzih ederim.