Türkiye'nin birçok şehri geçmişte önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış şehirlerimizdendir. Bu yüzden çoğu ilimiz geçmiş medeniyetlerin izini taşır. Çorum dendi mi Hititler, Konya dendi mi Anadolu Selçukluları, Bursa-İstanbul dendi mi Osmanlı devleti akla gelir. Diğer birçok şehrimiz Beylikler dönemine ait tarihi eser ve kalıntılarla doludur. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu'yu tarih kokan medeniyetler topluluğu olarak değerlendirebiliriz.
Geçmişte kıymet ve değerini yeterince bilemediğimizden birçok şehrimizde var olan eski tarihi eserlere pek sahip çıkamadık. Çoğu yıkıldı gitti, çoğunu da hor kullandık. Az sayıda kalan tarihi kalıntıları da restore etmek suretiyle sanat değeri olan bu tarihi yerleri daha sonraki yüzyıllara taşımaya çalışıyoruz. Aslına uygun bir şekilde yapılan bu restore işi pahalı ve masraflı, aynı zamanda uzun zaman dilimine ihtiyaç duymaktadır. Pahalı da olsa olması gereken budur. Çünkü özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait tarihi eserlerimiz gelecek kuşaklara aktarılması gerekir.
Geçmiş tarihimizi yaşatmak için yapılan restorelerin yanında görünmeyen ve bilinmeyen tarihi kalıntıları ortaya çıkarmak için kazı çalışmaları yapılmaktadır. Hemen hemen birçok şehrimizin meydanında üstü asfalt ile veya kilitli taş veya toprak ile kapatılmış, üzerine bina yapılmış yerlerde yapılan kazılar var. Her zaman gelip geçtiğimiz bir yer, bir bakmışsın ki etrafı çevrilmiş kazı çalışması yapılıyor. Yapılan bu kazıların çoğu da tesadüfen ortaya çıkmış veya çıkarılmış yerlerdir.
Şehrin göbeğinde, üstü zamanında kapatılmış yerlerde yapılan kazı çalışmalarını görünce bir taraftan“Yeni tarihi kalıntılar gün yüzüne çıkarılacak” diye seviniyorum, diğer taraftan “Yazık değil mi şimdi şu yapılan kazıya! Devlet, yerin altına gömülmüş bu tarihi ortaya çıkarmak için ne de çok para harcayacak, arkeologlar gecesini gündüzüne katarak özene bezene emek sarf edecek, üstelik üstü kapatılmak suretiyle tarihi kalıntılara zarar da verilmiş olabilir, keşke buraları kapatmadan önce kıymetini bilseydik” diyorum.
Üzüldüğüm, nice tarihi medeniyetlere beşiklik eden bugünkü ülkemin elinde eski medeniyetlere ait tarihi eser ve kalıntıların olduğu bir haritanın olmayışı. Yeni bir bina yapmak için hafriyat çalışması yapmaya kalktığımız zaman yerin altından hazine fışkırdığını görünce ayıkıyoruz ve hemen yapılan kazıyı durdurup burada arkeolojik bir kazı çalışması yapmaya karar veriyoruz. Ondan sonra yıllar yılı uğraş dur artık. Giden zamana mı acırsın, yapılan masrafa mı acırsın artık!
Yapılan bu kazı çalışmalarıyla ilgili değinmek istediğim bir başka husus, geçmişin tarihi kalıntılarını gün yüzüne çıkarmak, yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine sunmak için ülkeyi bir şantiye haline getirirken bizim ardımızdan gelen yeni nesle bugüne mahsus medeniyetimizden bir eser bırakamayacak olmamız. Çünkü günümüzde yaptığımız hiçbir eserin, binanın yüzyıl sonrası yok. Yaptığımız her şeyin ömrü en fazla yüzyıllıktır. Zaten kalsa bile tarihi değeri olmayan birer beton yığını hepsi.
Bugün geçmişi ortaya çıkarmak için uğraştığımız kadar gelecek nesillere kalıcı tarihi eserler bırakmanın zamanı gelmedi mi hala? Bol bol bina diken mimarlarımız bu konuda ne der acaba? İçinizde Mimar Sinan’dan sonra ikinci bir mimar çıkmayacak mı? Yoksa günü kurtarmaktan tarihe mal olma gibi bir düşünceniz yok mu?