Yaşım elli beş. 80 öncesini pek bilmem. 80 sonrasına bugünden geriye doğru hafızamı bir yokladığımda bu milletin kanında veya genlerinde kendinden ayrılmaz bir şekilde babadan okula tevarüs eden kanma hastalığı var sanki. Çünkü kanan kanana. Çok mu safız, kandıranlar mı çok zeki? Sanmam. Bizim saflığımız salaklık derecesinde, üstelik müzmin.
Kimler kandırmadı ki bizi! Banker Kastelli'den Parsadan'ına, holdinglerden Jet Fazıl'ına, kontör dolandırıcılığından terörle mücadele adına kredi çektirmeler/para kaptırmalar... Şimdi de sıcağı sıcağına Çiftlik Bank olayı var. İç edilensin para 550 milyondan bahsediliyor. Bu son olayın içerik ve tokatlanma şeklini çok bilmiyorum. Doğrusu çok da merak etmedim. Çünkü vakayı adiden oldu artık, kanıksadık. İşin garibi kananları ayıplamaya gelmiyor, ilkokul mezunundan prof'una varıncaya kadar herkes kandırılıyor. Bugün başkası kanıyor, yarın biz.
Yetkililerin onca uyarısına rağmen bu kanma ve kandırılma niçin oluyor? Ya da millet kanarken bizim aynı zamanda güvenlik ve huzurumuzdan sorumlu devlet denen aygıtın eli armut mu topluyor? Armut toplasa yine gam yemeyeceğim. Görüntü, armut bile toplayamadığı şeklinde. Kötülerle mücadeleye devletin gücü yetmiyor, devletin gücü sadece düzgün vatandaşa yetiyor. Bu durumda devlet de en az vatandaş kadar saf. Şıp demiş burnumuzdan düşmüş. Gerçi devletin saflığı kötülere karşı. İyi vatandaşa aslan kesiliyor. Öyle zannediyorum Çiftlik Bank'ın sahibinden devlet bir kuruş vergi bile almamıştır. Sen küçük bir işletme açmaya gör; vergi levhası, ruhsatı vb. evrak için yetkilinin biri gelir, biri gider. Daha kazanmaya başlamadan sana, sene sonunda ödeyeceğin vergiyi bile hesaplar verir.
Haydi diyelim ki devlet kötülerle yeterince mücadele edemiyor. Ya vatandaşa ne diyelim? Hiç zorlama olmadan tıpış tıpış gidip para veriyor benim açıkgöz geçinen ülkemin insanı sahtekarlara. Bu kanan insanların açıkgözlülüğü de bana. Ben kandırmaya kalksam mümkün değil, zırnık koklatmazlar. Ne olur, ne olmaz diye eşimizden, dostumuzdan esirgediğimiz dişimizden-tırnağımızdan artırdığımız parayı tanımadığımız paragözlere elimizle teslim ediyoruz. Öyle zannediyorum, oturduğumuz yerden para kazanma hırsı var, bizdeki bu kanmanın arkasında. Terlemeden, çalışmadan köşeyi dönme düşüncesi içimize işlemiş. Bunun başka türlü izahı yok. Kısa yoldan köşeyi dönme tutkumuzu, yılbaşı yaklaşırken piyango bayilerinden milli piyango bileti almak isteyenlerin kuyruğundan, her hafta oynanan TOTO ve LOTO biletleri almak isteyenlerin iştahından daha iyi anlayabiliriz. Bu durum rahatımıza düşkünlüğümüzü, emek sarf etmeden köşeyi dönme anlayışımızı göstermektedir. Bizdeki bu tıyneti bilen sahtekârlara fazla iş düşmüyor, nasıl kandırırız diye uzun uzadıya düşünmelerine bile gerek yok. Sadece ikna kabiliyetlerini kullanmaları yeterli. Kanıncaya kadar kimse sesini çıkarmıyor, çünkü herkes hayatından memnun. Sahtekarın kirli çamaşırları ortaya çıkınca vaveylayı basıyoruz ardından. Tokatçılara kızarken biraz da kendimize kızsak fena olmaz diyorum. Ne kadar kızsak da üzerine bir bardak soğuk su içmekten başka çare yok.
Konya merkezli çok ortaklı holdingler, 90'lı yıllarda mantar gibi çıkmaya başladığında çoğumuz koştu para yatırmak için. Çünkü döviz bazında yüzde 30 kâr veriyordu. Kimse bu paranın bolluğu nerede, siz bu parayı nasıl kazanıyorsunuz, demedi. Üzümünü yedi, bağını sormadı. Çünkü görünen saadet zinciri hoşumuza gitmişti. Ne zaman ki birbiri ardına battılar, biz isyanlara oynadık. Keşke başkasına isyan ederken biraz da para kazanma hırsımızı sorgulasak fena olmazdı aslında.
Çiftlik Bank olayı gözümüzü açar, “Bir daha tövbe” der miyiz? Sanmam. Bizde bu kanma balık hafızası olduğu müddetçe daha niceleri ekmek yer bu bitek topraklarda. Kanan, köşesine çekiliyor, bayrağı/nöbeti bir başkası devralıyor. Bu durumda tokatçıların insafa gelmesini beklemekten başka çare yok. Bu da mümkün mü? O zaman kanmaya devam maalesef. Allah iyilerle karşılaştırsın.