Ülkenin birinde bir tiyatroda bir oyun sergileniyor. Seyirci tıklım tıklım. Oyunda rol gereği oyunculardan biri arkadaşını vuracak. Tiyatroda rol icabı kuru sıkı tabanca kullanılması gerekiyor. Arkadaşı, gerçek mermi kullanır. Oyuncu yaralanır. Var gücüyle “Yandım, vuruldum, ölüyorum, yardım edin” diye bağırır. Sahnede kanlar içerisinde kıvranan oyuncu; kimseden yardım gelmeyince, seyirciye dönerek onlardan yardım ister. Adam ‘yandım’ dedikçe seyirci alkışlıyor, ‘yardım edin’ dedikçe seyirci alkışa devam ediyor, ‘ölüyorum’ dedikçe seyirci, “Ne güzel rol yapıyor” diye ardı arkasına alkış tutuyor ve sonunda sahnedeki adam, kan kaybından ölür. Bu hikâyeyi küçüklüğümde bir gazete sayfasında okumuştum. Olmuş bir olay diyordu. Oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Şimdi gelelim sadede. Zira hikâye durduk yere anlatılmaz. Malumunuz ülke nice zamandır FETÖ denilen terör örgütü ve ihanet şebekesiyle uğraşıyor ve mücadele ediyor. Bu mücadelenin daha ne kadar da devam edeceği belli değil. Daha doğrusu mücadele ediliyor mu, edilmiyor mu? Ya da FETÖ bizimle oynuyor mu diye aklıma gelmiyor değil. Zira FETÖ, devletten birkaç adım önde gidiyor her defasında. Devletin hangi aşamada, hangi adımı atacağını da biliyor. Bundan dolayı işler sarpa sarsın, sapla-saman karışsın diye tuzak üzerine tuzak kuruyor. Çünkü karşımızda şeytana pabucunu ters giydirecek özel yetiştirilmiş bir şer örgütü var. Dini görünümlü bu örgüt teknolojiyi iyi kullanıyor, en iyi yazılımları yapabiliyor, devletin kilit noktalarına hatta kılcal damarlarına kadar kendi adamlarını yerleştirmiş, takiye yapmayı mubah, hedefine ulaşmak için her yolu denemeyi meşru görüyor, her kabuğa girecek yapıda bir örgüt var karşımızda. Örnek mi istersiniz? Çok öteye gitmeye gerek yok. Ankara Cumhuriyet Başsavcısının 27/12/2017 günkü basın toplantısına bir göz atarsak işin vahameti ortaya çıkar. “Eski bir Tübitak çalışanı tarafından mor beyin yazılımı aracılığıyla 11 bin 480 GSM numarasının, kullanıcı iradesi dışında ByLock’a yönlendirildiği tespit edildi.” Bu şer örgütünün bu yaptığı, suç mahalline masumun kimliğini bırakmaktır. Polis, bulduğu kimliğin sahibini yakalardı bir zamanlar hırsız sensin diye. Kimliğini çaldıran, hırsız olmadığını ispatlayıncaya kadar epey bir yatardı içeride. Esas fail ise dışarıda gezerdi. Bylock’u masumlara bulaştıran ise darbeden 4 gün sonra yurt dışına çıkmış. FETÖ, bylock kullanmayanları da örgüt üyesiymiş gibi bylock’a yönlendirmiş. Biz de ‘bu da bylockcu, şu da bylockcu’ diye peşine düştük. Kiminin görevine son verdik, kimini içeriye aldık, kimini de açığa aldık. Kendisine bylock isnat edilene “Bu da mı kullanmış, hiç beklemiyordum, demek ki bu da kripto imiş, suçu olmasa devlet içeri almazdı” dedik. Adam, “Beni tanıyorsunuz, benim ömrüm onlarla mücadeleyle geçti, bana iftira atıldı, ben masumum” dese de kimse inanmadı. Hangi kapıyı çalmaya kalkarsa kimse kapısını açmadı, yol da göstermedi. Hatta aynı ortamda bulunmak istemedi. Çünkü masum olduğuna biz inansak bile yetkililer inanmadı. Çünkü ellerinde bylock kullandığına dair belge vardı. Destek verse ‘FETÖ’cüleri destekliyor diye itham edilme korkusu sardı. “FETÖ’cü diye tutuklananların içinde masumlar var” diyene “Masum falan yok, işi sulandırmayın” dendi. Avukatlar savunmaya yanaşmadı. FETÖ’yle mücadele edilirken ‘içlerinde masum olanlar da var’ sözünü dillendirenlere çoğunluk inanmadı. Hatta bunlara acımamak lazım, bunların eline fırsat geçseydi bizi kıtır kıtır keserlerdi dedi. Başsavcının çıkladığı gibi 11.480 kişi hakkında bu mor beyin yazılımı vasıtasıyla FETÖ’cü olarak işlem yapıldıysa orta yerde düz hesap 11.480 masumun mağduriyeti var. Bu şekilde mağdur olanlara bizim kulak vermeyişimiz, tiyatroda gerçek silahla öldürülen tiyatrocunun durumuna benziyor. Adamlar bağırıp çağırdılarsa da biz onları samimi görmedik, ölüme terk ettik. Hasılı, FETÖ oynadı bizimle. Hala da oynamaya devam ediyor, tıpkı kedinin fareyle oynadığı gibi. Biz farkına vardığımız zaman FETÖ, oyunun bir başka aşamasına geçiyor. Olan da bizim insanımıza oldu. Darbeden bu yana bir buçuk yıl geçmiş, oyuna geldiğimizi yeni anlayabildik.Morarttı hepimizi. Bu aşamadan sonra mağdur ettiklerimize haklarını vererek onları memnun edebilecek miyiz? Bundan sonra buna benzer başka hatalara karşı tedbir alabilecek miyiz? Öyle zannediyorum mağdurlar beraat ettikten sonra maddi ve manevi tazminatlar da başlayacak. FETÖ’yle mücadele konseptimizi yeniden gözden geçirmemizde fayda var. FETÖ’yle mücadele ederken FETÖ kadar sinsi düşünmek gerekiyor galiba. Yoksa daha çok morarırız