Günümüzde yeni evlenecek çiftlerimiz için yapılan düğün harcamaları ailelerin dudaklarını uçuklatmaya başladı. Her düğün sahibi uzun süre kendisine gelemeyecek şekilde bir harcama ve borcun altına girmektedir. Hatta birçok düğün sahibi düğünü yapabilmek için kredi çekme yoluna bile gidebiliyor.
Düğünlerde evlenecek çiftler için kiralanan/alınan evler iğneden ipliğe döşeniyor. Beyaz eşyasından oturma gruplarına, yatak odasından halı ve perdesinde varıncaya kadar alınıyor. Alınan elbiseler, nişan, nikah, kına ve düğünde bir defalık giyilecek elbiseler, bilezik, set, küpe, yüzük vb. takılar. 250 gramdan 500 grama varıncaya kadar altın mehir belirlemeler ...
Bir de tanıdık bir esnafa dostunun selamıyla kalabalık bir şekilde elbise görmeye gidersin. Esnaf sizi; “Efendim, hayırlı bir iş mi” diye kapıda karşılar. Siz gelin kızın beğendiğini almak zorundasınız. Pek pazarlık şansınız yok. “Efendim biraz ikram etseniz” der demez; “ Efendim, kızımız çok güzel bir elbise beğendi. Ben de gerekli ikramı yaptım. Bakınız, etiket fiyatı 800 TL. Ben 380 TL yazdım. Bunu her adama da yapmam. Çünkü siz bir dostumun selamıyla geldiniz” diyerek pazarlık kapısını da kapatır.
Bir kuaförden diğerine baş yaptırmaya gitmeler... Beyaz eşya aldığınız esnaf; “Efendim baş yatıracağınız zaman bize gelin, 250 TL hediye çeki veriyoruz. Bizim gönderdiğimiz yere giderseniz” diyor. Sahi bu başlar ne kadara yapılıyor? Anlayamadım gitti. Gelinin kuaför masrafı damadın damatlık tıraşının ucu bucağı belli değil. Bunlara bir de damat ve gelinin akrabalarının tıraş masrafını ekleyin...
Araba süslemesi, yüz görümlüğü verme, sandığa oturana para verme, kapıyı tutana para verme, arabanın önünü kesene para verme, nişan, nikah, kına ve düğün için salon kiralama, buradaki ikramlar, düğün davetiyesi bastırmalar, fotoğraf ve video için kameraman kiralama, albüm oluşturma vs...
Sıra geldi ucu bucağı açık düğün yemeğine. Maddi olarak düğün sahibinin bittiği andır. Düğün sahibi düğüne gelen misafirleri karşılaya dursun. İçinden dokuz doğurur, “Acaba yemek yeter mi” diye. Sofralara 10’ar kişi oturulur. Servis açılır: Yoğurt çorbası, etli pilav, zerde, irmik helvası, bamya çorbası, pilav, meyve suyu ikram edilir. Tüm yemekler ortak kaba kaşık sallanarak yenir. Pilavın biri gelir biri gider. Pilav bitmeden diğer pilav istenir. “Pilav etli olsun, denizaltı olsun” diyerek geri gönderilir. Yenen pilavın haddi hesabı olmaz. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Haydi düğün sahibi düşünülmüyor, midemize düşmanlığımız nereden anlayamıyorum. Konyalılar olarak sıralamada ikinci olduğumuz obezitelikte hedef birinci olmak herhalde. Hem de kenarımızda ayakta sıra bekleyenlere aldırmadan. Kalkınca da soluğu maden suyu aramaya gitmekte buluruz.
Şimdi sıra geldi düğün sahibi için hasat toplamaya. Az sayıda akrabanın karşılık olarak getirdiği çeyrekleri saymazsak diğer gelen hediyelerin hepsi mutfak eşyası. Ekseriyeti de borcam. Yani Konya'nın milli hediyesi. Sanki damat işsiz de züccaciye dükkanı açacak. Bu mutfak eşyasını, düğünlerin 12 duvar yastığı ve bir çift halıyla yapıldığı zamanlarda olsa anlarım. Şimdi zaten düğünden önce her türlü eşya alınıyor. Düğün sahibi bu aşamada sadece para desteğine ihtiyaç duyar. Ne yapacak mutfak eşyasını. Alsan alınmaz, satsan satılmaz. Eve götürmek de cabası.
Hediyelerin yeni sahibi de borcam ağırlıklı bu hediyeleri götürüp ambalajından açmadan -varsa- evinin çatısına koyuyor. Kendisi de bir düğüne davet edildiğinde sıradan bir tanesini alıp o da hediye olarak götürüyor; “Ben yandım sen de yan” der gibi.
–Devam edecek-