Diyanet İşleri tarafından merkezi olarak hazırlanan Cuma hutbelerinde görmek istediğim,
İslam ve Müslümanları ilgilendiren her türlü konunun minberde ele alınmasıdır. Gönül ister ki her hafta ele alınan konu Müslümanlara yol çizsin, olaylara ne şekil bakmamız gerektiği konusunda İslam’ın görüşüne yer verilsin. Okunan hutbe bir hafta boyunca halk arasında gündem oluştursun.
İslam’ın işlenmesi gereken o kadar konusu, Müslümanları ilgilendiren o kadar mesele varken nedense hutbelerimiz belli konular üzerine yoğunlaşmış, birbirinin tekrarı durumundadır. Ne demek istediğimi bazı tarihlerde okunan hutbelerden birer kesit sunarak açıklamak istiyorum.
“Kur’an ve sünneti birbirinden ayırarak din istismarına kapı aralayanlara, şöhret ve çıkar devşirmeye çalışanlara karşı uyanık olalım. Sünneti bugünlere taşıyan hadis külliyatımızın güvenilir olmadığını iddia eden bir zihniyete asla itibar etmeyelim. Sahih sünneti Peygamberimize ait olmayan sözler ve hurafelerle istismar edenlere karşı da uyanık olalım.” (22/03/2019 tarihli “Kur’an ve Sünnet Bir Bütündür” başlıklı hutbeden)
“Dinimizi doğru öğrenme ve yaşama konusunda bu iki kaynaktan taviz vermemektir. Kur’ân ve sünnetin arasına mesafe koymaya, bu en mukaddes değerlerimizi istismar ederek güç ve çıkar devşirmeye çalışanlara karşı uyanık olmaktır.”(02/02/2018 tarihli “Kur’an ve Sünnet” başlıklı hutbeden)
“Hiçbir kimse ya da zümrenin, kendisini sünnetin tek hamisi olarak görmeye hakkı yoktur. Aynı şekilde sünneti itibarsızlaştırmaya ve devre dışı bırakmaya yönelik anlayış ve gayretler de beyhude birer çabadan ibarettir. Unutulmamalıdır ki Allah Resûlü (s.a.s)’in sünnet-i seniyyesi üzerinden ötekileştirici, ayrıştırıcı bir takım söylemler; kardeşliğimizi, muhabbetimizi, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecektir.” (3.11.2017 tarihli “Sünnet:Nebevi kılavuz” başlıklı hutbeden)
“Resul-i Ekrem’in şerefli sözleri olmadan Kur’an anlaşılamaz ve yaşanamaz. Bizi bu konuda ikaz eden yine bizzat Efendimiz’dir. O şöyle buyurur: “Sakın sizden birinizi, emrettiğim veya yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde, köşesine yaslanmış olarak cahilce, ‘Biz Allah’ın Kitabı’nda ne bulursak ona uyarız; hadis tanımayız!’ derken bulmayayım!” (12 Şubat 2016 tarihli “Peygambere İman Tevhidin Bir Gereğidir” başlıklı hutbeden)
Fark ettiyseniz 12/02/2016, 03/11/2017, 02/02/2018, 22/03/2019 tarihli hutbeler, sünnet yani sünnetin önemi üzerine. Kur’an ve sünnet dinin iki temel kaynağıdır. Elbet konu edilecek ve sünnetin önemine işaret edilecek. Çünkü sünnet Kur’an’ın açıklamasıdır aynı zamanda. Fakat Diyanet, sünnet üzerinde hutbe okutmayı sistematiğe bağladı. Diyanet, konu sıkıntısı mı çekiyor? Bazı konulara karşı bir rezervi mi var? Sık sık aynı konuları işlemek suretiyle “ettekrâru ahsen, velev kâne yüz sensen (180 kere de olsa tekrar güzeldir) diyerek bazı konuların önemine işaret etmek mi istiyor? Yoksa bazılarına cevap mı veriyor? Bahsettiğim haftalardaki hutbe konularının içeriğine bakarsak Diyanet, sünnet konusunu işleyerek birilerine cevap veriyor ve Müslümanları da bunlara karşı uyarıyor.
Hutbe konusu belirleme, hazırlama ve okutma yetkisi Diyanet’in uhdesinde. Hangi konuları seçeceğine kendisi karar verir. Sünnet konusunun işlenmesi konusunda da ihtiyaç hissetmiş olmalı ki üç yılda sünnet üzerine dört hutbe okuttu. İyi mi yapıyor, kötü mü yapıyor bilmiyorum ama bildiğim bu halkın sünnetle ve sahih hadisle bir meselesi yoktur. Halkın bu konuda bildiği birkaç akademisyenin ve birkaç okumuş insanın sadece Kur’an merkezli konuşmalarıdır. Lokal bir alanda cereyan eden bir meseleyi Diyanetin Cuma hutbeleri vasıtasıyla tüm camilere yaymasının tehlikeli sonuçlar verebileceğini düşünüyorum. Diyanetin sünnet üzerine tekraren okuttuğu bu hutbelerden halkın bir kısmı “Sünnette sorun olmalı ki hutbe konusu ediliyor” zehabına kapılabilir. Bence DİB, bu konuyu toplumun tüm katmanlarına yayacağına bu konuda farklı düşünen bir avuç insanı tek tek ziyaret ederek veya onları bir arada toplayarak işin vahametini anlatsa daha iyi bir iş çıkarmış olur. Onları ikna edemese bile en azından bu konuda basın ve ekranlarda hassas olmalarını isteyebilir. Bu alanda sorun varsa hadis alanında uzmanlaşmış kişilerden bir komisyon kurarak bu konuyu ilmi çerçevede masaya yatırmada öncülük yapabilir.