Ne zaman iki ülke arasında savaşı çağrıştıracak bir gerginlik baş gösterse taşın altına elini sokmayan ülkelerden "Bu durumdan endişeliyiz, tarafları sükunete davet ediyoruz." şeklinde ilk açıklamalar gelir.
"Endişelenmek" diplomaside bir dil olsa gerek. "Beni bu işe karıştırmayın, bizden bir şey beklemeyin, ne haliniz varsa görün" demektir. İnisiyatif almamak gibi bir şey. Kolay kolay hiçbir ülke açık konuşmaz, bir ülkenin tarafını tutmaz. İki tarafa da mavi boncuk dağıtır. Kamuoyuna açıklama bu şekilde yapılırken bazı ülkeler el altından iş çevirmeye çalışır, birbirlerine heyetler gider gelir. Bir yol haritası belirler. Hatta bazı ülkeler işin tam içerisindedir. Arka taraftan çevirdiği kadar iş çevirir, arı kovanına çomak sokar gibi karıştırır. Sonra basının karşısına geçip 'endişeliyiz' açıklaması yapar.
‘Endişeliyiz’ diyen ülkelerin bazısının elinden bir şey gelmezken gerginliği tırmandırmayın derdindedir “endişeliyiz” derken. Bazılarının endişesinin altında ise başka hesaplar olur. ABD bunlardan biridir. Üstelik kendisini dünyanın kabadayısı olarak gördüğü için dünya barışının da hamisi olarak görür. Bir de kendisine haber verilmeden ortamı germek, işi savaş boyutuna götürmekten pek hoşlanmaz. Çünkü habersiz gerginlik kendisinin zoruna gider. Ne de olsa dünyanın kelek keseni. Onun haberi olmadan dünyada yaprak bile kıpırdamaması gerekir. Hele gerginlik bir de Ortadoğu’da cereyan ediyorsa mutlaka onun izni alınmalıdır. Çünkü Ortadoğu’da hala onun borusu ötüyor. Savaş çıkaracaksa kendisi çıkarır, birilerini savaştıracaksa o savaştırır. Hele bir de kendisinin maşası olan örgütlere karşı bu operasyon yapılacaksa yerden göğe kadar hakkıdır endişelenmek. Niçin endişelenmesin ki, yıllardır besleyip büyüttüğü, tırlar dolusu silah verdiği, ağzına bir parmak bal çalarak kendisi için savaştırdığı örgüte bir zarar gelmesi demek, bir çuval incirin berbat edilmesi demektir. Daha bu gücü nerelerde kullanacaktı üstelik. Bu yüzden endişelenmesi lafta değil, derindir.
Türkiye’nin terör yuvası haline gelen Afrin’e yapacağı operasyonda da bu derin endişeyi taşıdı, hala da taşımaya devam ediyor. Hatta Afrin dışından PKK’ya destek olmak için gelenlere de “Sakın ola ki Afrin’e yardım etmeye kalkmayın, oradakiler ölecek, siz bari ölmeyin. Siz de bu ayak işlerini yapma azmi varken tüm gücünüzü Afrin’de bitirmeyin. Daha ben sizi ne pis işlere alet edeceğim…” şeklinde gözdağı vermek istedi. ABD bu açıklamayı yaparken ABD adına meccanen çalışan terör örgütü ise ‘Ben önemliyim, ben olmasam ABD bir şey yapamaz, üstelik tehlikeye karşı beni koruyor, sağ ol, var ol ABD’ diyerek ağzı kulaklarına değiyor.
ABD, bu ‘endişe’ diplomasisi ile bir taraftan PKK’ya göz kırpıyor, diğer taraftan da sınırlı sayıda bir operasyona izin vererek ‘Senin de endişeni anlıyorum’ diyerek Türkiye’ye göz kırpıyor. Yani ABD, sahada kim varsa hepsine mavi boncuk dağıtıyor. Hangisi galip gelirse ABD kazanmış oluyor. ABD ve diğer devletlerin çoğu zaman kullandığı bu ‘endişe’ diplomasisinden Türkiye yetkililerinin de faydalanması yerinde olur kanaatini taşıyorum. Güçler dengesinde tutunabilmek, yol haritasını revize etmek için gereklidir diye düşünüyorum.