Dini ve dini cemaatleri ne yapalım?

Ramazan Yüce

Bedenin yeme, içme gibi  ihtiyacı olduğu gibi ruhun da gıdaya ihtiyacı vardır. Bedenin gıdası normal yeme ve içmedir. İyi, temiz, faydalı ve helal yiyecekler sağlıklı beslenmenin vazgeçilmezlerindendir. Midenin de bir istiap haddi vardır. Aşırı gidenlerde hazımsızlık, obezite vb hastalıklar kendini gösterir. Ruhun gıdası da dindir. Tarih boyunca insan inanmaya gereksinim duymuştur. İnsanın ve insanlığın dine ihtiyacı olduğu konusunda herkes hemfikirdir.  Uğruna savaşlar yapılabilen bir değerdir.

 

Ruhumuzu da tıpkı bedenin beslenmesi gibi sağlıklı beslemek gerekir. Dini bilgileri ehlinden ve doğru kitaplardan özümseyerek almak gerekiyor. İnsana dünyada ve ahirette huzur vermek için Allah'ın gönderdiği ilahi kurallar bütünü  olan din; sağlıklı yerden ve ehlinden, yeterince alınmaz ise iki tarafı keskin bıçak gibi olur, ya toplumları uyuşturan bir afyon, ya istismarcıların elinde kullandıkları bir bomba, ya da sapık -izmlerin kaynağı olur. Hastalandığımız zaman nasıl ki uygun doktora gidiyor, onun verdiği ilaçları ölçüye göre kullanıp iyileşiyoruz. Dozu yanlış kullanmak başka hastalıklara sebebiyet verebilir. Dini doğru kaynak ve emin ellerden öğrenmez isek sağlıklı bir ruh hali ortaya çıkmaz. Dini boşluk aynı zamanda sapık cereyanları da ortaya çıkarabilmektedir. Bir ara Satanizm bataklığına düşen gençlerimizin sayısı da az değildi.

 

Dinin farklı yorumlandığı ve yanlış yollarda kullanıldığı yerlerin başında dini cemaatler gelmektedir. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte legalliği kalmayan cemaatlerin neşvünema buldukları yerler merdiven altları olmuştur. Resmiyette yok ama fiiliyatta hep var olagelmişlerdir. Değişik vakıf, dernek adı altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Resmen yok kabul edildikleri için cemaatlerin neredeyse hiç denetimleri de yapılmamıştır. Devletin din ve dini eğitime  soğuk bakması, mevcut cemaatlere ve yeni çıkan gruplara gün doğmasına sebebiyet vermiştir. Çünkü yeme, içme gibi ihtiyaç olan dini hayat da devam edecekti. Toplumsal bir vakıa olan meselelerin "Yasakladım" demekle yok olmayacağının bilinmesi gerekiyordu. Devlet uzun yıllar başını kuma gömerek yoluna devam etti maalesef. Bunun sonucunda vatandaş merdiven altı din eğitimine yöneldi. Siyasiler de oy deposu olarak gördü buralarda neşet eden yapıları. Çünkü binlerce kişiye ulaşmanın yolu tek kişiden, yani cemaatin liderinden geçiyordu. Cemaatin başı milyonları kendisine bağlamış, siyasiler de o kişiden destek bekledi hep. Oy kaygısıyla kimse onlara dokunmadı. Yanlışları görülmedi. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dendi. Merdiven altı başlayan dini hayat sivil toplum kuruluşu olarak değişik vakıf ve dernekler adı altında organize olup tüzel kişilik kazandı. Gazete ve dergileri oldu. Eğitim ve öğretim kurumları ortaya çıktı. Holdingler kurarak ekonominin içerisinde bir güç oldu. Bürokraside yer edinmek için de fazla zaman kaybetmediler. Merdiven altında başlayan hayatları insanın olduğu her yerde kendini gösterdi. Oy deposu olarak görülen cemaatler de siyasilerin zaaflarından yararlanarak siyaset ve bürokraside de boy göstermeye başladı.

 

Burada kastım tüm cemaatler kötüdür iddiasında değilim. Genel itibariyle insanların kullanıldıkları yerler maalesef buralardır. İçlerinde uzun yıllardır çizgisini hiç değiştirmeden insan eğitimine önem veren cemaatler de vardır. Fakat genel itibariyle -istisnalar hariç- cemaatlerde sorgulama olmadığından, vardır bir hikmeti mantalitesi yaygın olduğundan  cemaat liderinin ya da cemaatte söz sahibi olan üst tabakanın alttaki bağlılarını yanlış yerlere sürükleyebilme riski hep olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Sonucunda da hep din yara almıştır ve alacaktır.

 

Cemaatler hata ve yanlış yapıyorlar diye kaldırmak-kapatmak çözüm değildir. Çünkü bunlar toplumsal bir vakıadır. 15 Temmuz itibariyle geçmişte cemaat diye bilinen bir yapının cinnet hali herkesin özellikle cemaatlerin sorgulama yapmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Cemaat yöneticileri, cemaat müntesipleri, cemaate girecek olanlar, devleti yönetenlerin hepsi bundan sonra yoğurdu üfleyerek yemesi lazım. Bu son olay hepimizin kulağına küpe olsun. Diyanet İşleri Başkanlığında kendine cemaat vb adı veren grupların yetkilileri bir araya gelerek çözüm yolu bulmaları gerekir. Gerekirse gizli ajandası olmayan cemaatlere STK olarak resmi bir hüviyet kazandırılabilir. Her şeyden önce cemaatlerin merdiven altlarından çıkmalarına imkan verilmelidir. Cemaatlerin çalışabileceği alanlar ve kitleleri belirlenebilir. Amacı, hedefi, para kaynağı, gelir-gider   durumu tespit edilebilir. Cemaat çalışmaları kapalı kapılar ardında olmadan herkesin rahatça gidip gelebileceği, kimin ne yaptığının şeffaf bir şekilde izlenebileceği gibi hususlar belirlenebilir. Tüm cemaatler  yaptıklarıyla, harcamalarıyla hesap verebilir ve denetlenebilir olmalıdır.  Kendi belirledikleri hedefin dışına çıkan cemaatler tüzel kişilikten mahrum edilebilir. Onlara değişik yaptırımlar uygulanabilir. Cemaatler, yaptıkları faaliyetleri yıllık plan çerçevesinde hazırlayabilir, planlarının dışına çıkamayacak şekilde sınırlandırılabilir. Planları, faaliyetleri ve yılsonu raporları devletin belirlediği  yapı tarafından inceleme, onaydan geçirilmelidir. Cemaatlerin anlattıkları din ve din konuları içerik yönünden yine denetimden geçirilmelidir. Genel kabul görmeyen ve dine aykırı düşüncelerin anlatılmasının önüne geçilmelidir. Her bir cemaatin resmi binasının girişine: “Dikkat! Aklını kullanmayanlar, dinlediklerini akıl süzgecinden geçirmeyenler ve sorgulamayanlar bu kapıdan içeri giremez” yazısının yazılması şart koşulmalıdır.

 

Devlet cemaatlerle ilgili çalışmalar yaparken aynı zamanda dinin devlet gözetiminde, okullarda; doğru kaynağından, ehlince, yeterince verilmesi için planlama yapmalıdır.  12/08/2016  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.