Din Dili veya Mütedeyyin İnsanların Dili

Ramazan Yüce

Din Dili veya Mütedeyyin İnsanların Dili

İslam dini kulun Allah ile irtibatını sağladığı kadar insanın toplumla ilişkilerini de düzenler. Bireyi hedef alan din aynı zamanda toplumsal bir dindir. Kişinin Allah'a karşı görevlerini düzenlerken toplumsal bir varlık olan insana, toplumla ilgili görevler de verir. Bunlardan bir tanesi de "emri bil maruf ve nehyi anil münker" denilen iyiliği emretme kötülükten sakındırma görevidir. Bu görev için dinimiz "İçinizde iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun" diyerek bu görevi herkese değil, bir gruba vermiştir. Hadiste "Kim bir kötülük gördüğünde gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin, buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetsin. Yani hoşnut olmadığını hissettirsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır" denmek suretiyle bir gruptan bahsedilmemiş, bu görev herkese verilmiştir. Ayet ile hadisi birlikte düşünürsek kimin neye, ne kadar gücü yetiyorsa elinden geleni yapması, aynı zamanda bu görevin profesyonel bir ekip eliyle yapılması gerektiğini çıkarabiliriz.

Gücü yetenin gücü çerçevesinde, profesyonel ekibin de imkanlar dahilinde iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevini yaptığını görüyorum. Bu, sevindirici yönümüz. Fakat bu görevi yaparken çoğu zaman sınıfta kaldığımızı görüyorum. Çünkü uyarma görevini yaparken veya dinin bir görüşünü söylerken sadra şifa bir dil kullanmıyoruz. Kime, nerede, hangi ortamda, ne söylediğimize dikkat etmiyoruz. Bir şey yapmaya çalışırken kırıp döküyoruz.  Eğer böyle yapılacaksa bazılarımız din adına konuşmamalı, kendisine toplumu düzeltme görevi vermemeli. Bunu Allah rızası için yapmamalı. Örnek mi istersiniz? Buyurun birkaç örnek vermek istiyorum: (mealen)

"Koronavirüsten korkulduğu kadar Allah'tan korkulsaydı yeryüzünde kötülük diye bir şey kalmazdı."

"Çinliler, her şeyi yiyor, temizliklerine dikkat etmiyor, Doğu Türkistanlılara zulmediyorlar. Gördüler günlerini. Halbuki biz günde beş vakit abdest alıyoruz."

"Kimse ‘Hastalığa yakalananlar niçin İtalya'ya gitti’ diye sormazken -hadise bu noktada değilken- UMREYE giden müminleri "Niçin Umre yaptılar" diye sorgulamak, İSLAM'LA sorunu olan bir zihniyetin ürünü olabilir." (İhsan Şenocak)

"Bu virüs İslam'ın on beş asır önce haram kıldığı "hebâis"i yiyen Çin'de ortaya çıktı. Taharetsiz dolaşan Avrupa'da yayıldıktan sonra bize geldi. Bu halde bile birileri mikrobun kaynağı ÇİN'i değil de umreye giden MÜMİNLERİ suçluyorsa, en tehlikeli virüs DİNSİZLİK değil midir?" (İhsan Şenocak)

Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Bence fazlasına gerek yok. Sizi bilmem ama korkutan ve insanı kaçıran bir dil bu. İslam bu değil. İslam’ı anlatan Müslüman böyle olmamalı. Bir defa bu vazifeyi üstlenenler özellikle din diline çok dikkat etmeliler. Neyi, nerede, hangi ortamda söyledikleri önemli. Kaş yapayım derken göz çıkarmamalılar. Söylenilen ortamın psikolojisi gözetilmeli, her doğru her yerde söylenmemeli. Söylerken güzel ve tatlı bir üslup kullanmalılar; saldırgan, savunmacı, itham edici, tekfircilikle suçlayan, dışlayan, tiksindiren, herkesi cehenneme gönderen, Allah’la korkutan bir dil kullanmaktan kaçınmalılar. Din adına söyledikleri bilimsellikten uzak olmamalı. İkna edici bir dil kullanmalılar. Toplumu kutuplaştırıcı ve yanlarından kaçıracak bir dilden sakınmalılar. Söylediklerinden dolayı kendilerine yöneltilebilecek her türlü eleştirilere de açık olmalılar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.