"Bu kadar yetki peygamberi bile bozar"

Ramazan Yüce

Referandum öncesi siyasiler meydanlara indi. Önünde halkı ve canlı TV kanalını gören galeyana gelip coştukça coşuyor. Hepsi de dürüstlük abidesi bir görüntü çiziyor. Kimi niçin 'evet' denmesi, kimi de niçin 'hayır' denmesi gerektiğini anlatıyor meydan ve salon konuşmalarında. Verdikleri örneklerle kimi isabet ettirirken kimi de pot kırıyor.

 

Başlığımdaki cümle bir zamanların müzmin ama muhalefet liderine ait. Gelen tepkiler üzerine herhangi bir peygamberi kastetmedim açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Aklı sıra yeni anayasa değişikliğinde evet çıktığı takdirde cumhurbaşkanına verilen yetkilerin fazla olduğuna işaret etmek isterken verdiği örnek, kaş yapacağı yerde göz çıkardı. Güya bu yetkilere peygamber bile sahip değildi. Şayet yetkisi sınırsız olsaydı bozulurdu, demek istedi. Maksadını aşan bir benzetme ve örnekleme idi. Düzeltmesinde Hz Muhammed'i kastetmediğini, herhangi bir peygamber açıklaması da yeni izaha muhtaçtır. Çünkü hiçbir peygamber kendi başına buyruk değildir. Allah'a karşı sorumluluğu vardır. Onlar sorumluluk çerçevesinde hareket etmiş, kendi nefsine uymamışlardır. Toplum nezdinde sınırsız bir yetkiye sahip olsa da Allah'a karşı sorumluluğu olduğundan kavmine karşı astığı astık, kestiği kestik şeklinde bir davranış içerisine girmemişlerdir. İşlediği günahlar varsa -ki biz bunlara zelle diyoruz- Allah tarafından hemen uyarılmıştır. Hatası söylenir söylenmez 'Sem'an ve tâaten' diyerek tövbeyi istiğfarda bulunmuşlardır.

 

Eski Genel Başkan Peygamberin veya peygamberlerin misyonunu biraz bilmiş olsaydı böyle bir örnekleme yoluna gitmezdi. Çünkü hiçbir peygamber makam-mevki, şöhret ve koltuk peşinde koşmamıştır. Varsa yetkisi?  Onlar, yetkisini Allah'tan almıştır. Çok öteye gitmeye gerek yok. Peygamberlik iddiasından vazgeçmesi için Mekkeli müşrikler amcası Ebu Talib'e gelmişler: Hasta ise tedavi ettirelim, para istiyorsa paraya boğalım, evlenmek istiyorsa en güzel kızla evlendirelim, başımıza başkan seçelim, demişlerdi. O ise, değil bunları; bir elime Ay’ı, diğerine Güneş'i koysalar ben bu davadan vazgeçmem, diyerek vaat edilen dünyalık her şeyi elinin tersiyle itmişti. Çünkü O, tıpkı diğerleri gibi karşılığını hep Allah’tan bekledi, kimseden bir beklenti içerisine girmedi. Sonra peygamberlerin tarihinde hiç diktatör peygamber örneği var mı? Kimse var diyemez.

 

Siyasiler mikrofonu görünce kendilerinden geçmemeli, ağızlarından çıkanı bilmeliler. Bin düşünüp bir konuşmalılar. Siyasi konuşmalarında mümkün olduğu kadar dini söylem kullanmamalıdırlar. Şayet kullanacaklarsa –kendileri bilmiyorsa bile- en azından yanlarında bu işleri iyi bilen bir danışman bulundurmalarında fayda vardır. Çünkü siyasi hayatımız gaflarla doludur. Her gaf rakibine malzeme verir. Ava giderken avlanma durumuna düşer. Kendini ve görüşünü anlatacağı yerde savunma yapma durumuna düşer.

 

Siyasiler de görüşlerini açıklarken rakibinin gafı üzerine siyaset yapmamalıdır. İrticalen konuşan bir insanın sürç-i lisanı olarak değerlendirmeli. Rakibini alt etmek için balıklama atlamamalıdır. Konuştuklarında halkı doğru bilgilendirme yolunu seçmelidir. Rakibini ezerek oy almaktan ziyade kendi görüşünü söyleyerek halkı ikna etme yoluna gitmelidir. Yapılan gafı sürekli gündemde tutmamak gerek.

 

Siyasete giren, siyaset yapan kişilerin de halkın değer yargılarını, dini hassasiyetlerini bilmesinde ve gözetmesinde fayda vardır. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.