Siyaset, bilim veya hayatın herhangi bir alanında fikri, zikri, duruşu ile gıpta ettiğimiz insanlar vardır. Çoğu, derdimize tercüman olur, göğsümüze su serper. İyi ki böyleleri var dedirtir insana. Kimi ekiple ön plana çıkar, kimi de kendisi tek başına bir ekiptir. Kiminin işi yaver gider, her türlü itibarı görür, makam-mevki edinir. Kimi de sevilmekle beraber tek gelir, tek gider. Çoğu zaman sevgiden öte karşılığını görmez.
Dünya dediğimiz; kiminin nasiplendiği, kiminin nasibini teptiği, kiminin de nasibinin ötelendiği bir yer olsa gerek. Kimi gücünü para-puldan, kimi makam-mevkiden alır. Kimi de karşılığını almasa da kişilik ve duruşuyla bir değer ifade eder. Gönüllerde taht kurar. Gözünü budaktan esirgemez böyleleri. Söylenmesi gerekeni usturuplu bir şekilde söyler, gerekirse vücudunu ve ruhunu ortaya koyar. Bedel ödenecekse en önde yer alır. Kınayanın kınamasına aldırmaz. Kendisinin gösteremediği cesareti böylelerinde görür insan. Takdirdir hep aldıkları bunların.
Ülkesi ve inandığı değerler adına tek başına mücadele ederek vatandaşın gönlünde taht kuran böyleleri vefat edince geride kalanların içi cız eder: “İyi adamdı, yeri doldurulamaz, kıymeti yeterince bilinemedi, emeğinin karşılığını alamadı, cebine değil, inandığı değerlere çalıştı, bu dünyadan dikili bir ağacı olmadan gitti” şeklinde içinden geldiği gibi yazar, çizer ve söyler. Yani ardından hayırla yâd eder. Fakat içimizde öyleleri var ki ölenin ardından hayırla yâd etmene bile fırsat vermiyor. Hemen başlar eleştirmeye: “Adamın değerini yeni mi anladınız, öldükten sonra badem gözlü mü oldu. Yaşarken neredeydiniz, madem bu kadar değerliydi, o zaman bu adama niçin oy vermediniz?” şeklinde eleştiriler getirir sevdiğini izhar edenlere. Haklılık payı var mıdır bu tür eleştirilerin? Var elbet. Fakat hesap etmedikleri veya göz ardı ettikleri bir başka yön var. Sanıyorlar ki her değer, dünyadayken karşılığını alacak. Bu bakış açısı her zaman doğru olmaz. Çünkü dünyanın kuruluş felsefesine aykırıdır bu. Eğer dünyada her şeyin karşılığı alınsaydı veya karşılığı olsaydı ahiret olmazdı, ebedi âleme ihtiyaç olmazdı. Bu dünyanın adaleti, kiminin yüzünün güldüğü, kiminin de gülmediği yönündedir. Her şeyin, herkesin hak ettiği yer ancak ukba âlemdir.
Olaya başka bir açıdan bakarsak siyaset dediğimiz alan bir arenadır, güç gösterisinin yapıldığı yerdir. Halka kendini beğendirme ve ikna etmedir, kendini ve fikirlerini pazarlamadır, podyuma çıkmadır. Bir ekip işidir aynı zamanda. Ekipsiz yola çıkan kişi, diğer aksesuarları olmayan bir aracın motoru gibidir. Motorsuz arabanın bir karşılığı olmadığı gibi kaportası olmayan motorun da kıymeti bilinmekle beraber tek başına bir değer ifade etmez. Motor ve diğer aksamı birlikte ancak araç olur ve yola koşulur. Siyaset böyle bir şeydir. Ayaklar yere basarak yapılır. Siyaseti tek başına sırtlayan değerler, gönüllerde taht kursalar da tek başına mücadeleleri oya tahvil edilemez. Çünkü siyasetin kendi başına raconu vardır: Baraj bunlardan biridir. Baraj problemini aşamayanlar değeri bilinse veya bir değer ifade etseler de hak ettiklerini alamazlar. Çünkü insanlar siyasette ideal olandan ziyade sonuç almaya yoğunlaşır. Ehveni olmuyorsa ehven-i şerde toplanır.
Tek başına yaptıkları siyaseti yapanlar, sevilmelerine rağmen halktan oy alamadıkları için kimseye kızıp gücenmediler, küsmediler, halkla barışık yaşadılar ve kendilerine yakışanı yaparak çekip gittiler. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun, bu iyi insanlar adına racon kesenlerde, sevgisini izhar edenleri ayıplayanlarda diye düşünüyorum.