Beştepe Camiinde Bir Cuma Namazı
Herkese “Evinde kal”, “Evinde otur” dendiği, ülkede cuma ve cemaatle namaz kılmaya ara verildiği bir dönemde, Diyanet İşleri başkanı Sayın Ali Erbaş’ın imametliğinde, Beşte Millet Camiinde kılınan cuma namazı, Türkiye gündemindeki yerini aldı. Salgından korunma amacıyla Diyanet’in “cemaatle namazın kılınmayacağına” dair aldığı kararına, tüm ülkede riayet edilirken kararda imzası bulunan Diyanet İşleri Başkanı’nın kendi kararını çiğneyerek cuma namazı kıldırması, çoğunluğun tepkisini çekti. Vatandaşın gösterdiği tepkiyi haklı buluyorum. Sayın Başkan herkese telkin verirken kendisi maalesef üzümü salkımla yemiştir. Düşünün ki ülkenin din işlerinden sorumlu bir imam böyle yaparsa cemaat neler yapmaz. Teşbihte hata olmaz ama burada “İmam osurursa cemaat …” sözünün tam yeridir. Maalesef DİB Başkanı Ali Erbaş, bu olağanüstü durumda cuma namazı kıldırmak ve hutbe okumakla büyük bir yanlışa imza attı ve fırsat kollayanlara emsal oldu.
Önümüzdeki cuma, bir kısım insanımız “Biz de salgın kurallarına riayet ederek birbirimizle temas etmeden, sosyal mesafeye dikkat etmek suretiyle camimizde, cuma namazımızı eda edeceğiz,” derse Sayın Başkan bu duruma ne diyecek? Olmaz demeyin, bu sembolik bir cuma namazıydı demeyin. “Salgın nedeniyle beş vakit namaz ve cuma namazının, camilerde cemaatle kılınmasına ara verildiğine” dair Diyanet’in kararından sonra Türkiye’nin bazı yerlerinde, bazı kişilerin cemaatle namaz kılmaya çalıştıkları basına yansımıştı. Ayrıca sosyal medyada “Diyanet’in böyle bir karar almaya hakkı yoktur” yazılarının paylaşıldığı, bu paylaşımların epey taraftar bulduğu göz önüne alınırsa Diyanet İşleri Başkanı’nın büyük bir yanlışa imza attığı anlaşılacaktır.
Diyelim ki siyasi bir karar veya sembolik bir gerekçe ile Başkan, bir kısım seçilmiş insanla, hijyen kurallarına riayet ederek cuma namazı kıldırdı. Bu namazın gizli kalması, basına sızmasının önlenmesi daha iyi olmaz mıydı? Böyle bir hassasiyet gösterilmediği gibi yangına körükle gidercesine, Başkanlığa ait Diyanet TV’de bu namaz, canlı olarak yayımlandı. Okuduğu hutbe ile Başkan, vatandaşa irşat görevini yerine getirme niyeti taşıyorsa pekala bu hutbeyi kendisi, Kocatepe veya Beştepe camiinin minberine çıkarak tek başına okuyup halka mesaj verme yolunu tercih edebilir, bu hutbenin de Diyanet TV’den canlı yayımlanmasına imkan verebilirdi. Maalesef böyle bir yol izlemediği gibi Sayın Başkan, okuduğu hutbedeki “Bu salgın karşısında en önemli görevlerimizden biri, yetkili mercilerin uyarılarına riayet etmektir. Hem hastalığa yakalanmamak hem de hastalığın yayılmasını önlemek için gayret göstermeliyiz.” uyarısını da kendisi uygulamalı olarak çiğnemiştir.
Hülasa Sayın Başkanın kendisi ve arkasında namaz kılanlar iyi niyetli olsalar bile bu yapılanlar sorumlu bir davranış örneği değildir. Burada cuma namazı kıldıran, cemaat olan, izin veren, tüm bunları canlı olarak yayımlayanlar yanlış yapmışlardır. Kimse kusura bakmasın, bu tasarrufta ben, basiret ve feraset eksikliği görüyorum. Kılınan bu namazın sonucunun nelere mal olacağının hesabı yapılmamıştır. Sorumlu makamda olanların görevi, sadece koltuğu doldurmak değil, aynı zamanda bu işin nelere mal olabileceğini önceden kestirebilme ve yoğurdu üfleyerek yemektir. Şayet meseleleri enine boyuna irdeleme sorunu yaşıyor, yaptığımızın nelere mal olacağının hesabını yapamıyor isek; bize düşen, giydiğimiz o sarık ve cübbeyi bir başka ehline yer açacak şekilde çıkarabilmektir. Böylesi zor zamanlarda bize sarık-cübbe giyip namaz kıldıran ve hutbe okuyan sorumlu din görevlisi değil, basiret ve ferasetini kullanarak ufuk açıcı rol üstlenen, sorumlu din görevlisine ihtiyaç vardır.