Evimizin önünde, caddelerde, park ve bahçelerde ağaçlar görürüz. Bazısının başı havada, bazısı ise aşağıya doğru sarkmış durumda. Başı yukarıda olanlar meyve vermeyen ağaçlar, toprağa yakın olanlar ise meyve veren ağaçlardır genelde.
Meyve vermeyen ağaç seyirliktir, verirse oksijen verir, altında oturursan gölgesinden faydalanırsın. Gerçi yukarıya doğru uzadığı için gölgesinden de pek faydalanamazsın, üzerine de pek çıkamazsın. Çünkü alıp başını yukarıya doğru gidiyor. Meyve veren ağaca gelince meyve verdikçe olgunlaşır, pek boy almaz, yere yakın durur. Meyveleri olgunlaştıkça insanlar faydalansın diye dallarını aşağıya doğru sarkıtır, meyveler toplanıncaya kadar tüm yükü çeker. İnsanoğlu faydalandıkça faydalanır, dalına basıp çıkmak da kolaydır. Meyvesinden, kokusundan, yeşilliğinden insanları faydalandırır.
Meyve veren ağaç ile meyve vermeyen ağacı insanoğluna kıyas edersek -teşbihte hata olmasın- meyve vermeyen kibri, meyve veren ise alçakgönüllülüğü temsil ediyor. İşe fayda yönünden bakarsak kibirde fayda yok, tevazuda sayısız yarar var.
Ağaçlardaki bu durumu makam sahiplerine uyarlayalım. Bazı makam sahipleri vardır ki tıpkı meyve veren ağaç gibi mütevazı ve çevresine karşı yardımcı olmaya çalışır, onları sever ve sayar. Bu tür makam sahipleri egolarını ayaklarının altına almış, bulunduğu yeri dolduran ve etrafına ışık veren kişilerdir. Bunlara çabuk ulaşırsın tıpkı meyve veren ağaç gibi. Bunlar bulundukları koltuğa layıkıyla gelmişlerdir. Bazı makam sahipleri vardır ki ben bunlara makam budalası diyorum. Ne oldum delisidir bunlar. Ne kokar, ne de tüterler. Egoları ayaklarının altında değil, başlarındadır. O ego, o kafayı dik tutar, kibri tavan yapar, aşağıya doğru baktırmaz. Çünkü gözü hala yukarılardadır. Aşağıdakilere tekme sallarken yukarıdakilere kuyruk sallar. Çünkü zirveye tırmanmanın yolunun yukarıya kuyruk saklamaktan geçtiğine kendisini inandırmıştır. Ona göre bu işler zaten böyle olur. Zaten mevcut koltuğa da böyle gelmedi mi? İşte bu tipler tıpkı meyve vermeyen ağaca benzer. Varın faydasını siz düşünün.
Meyve veren ağaca kolayca erişebilirken meyve vermeyene ulaşamazsın, randevu bile alamazsın. Kazara ulaşsan da doğru dürüst yüzüne bakmaz, baksa da işini yapmaz. Çünkü kibri ve egosu buna engel olur. Sonra işini halletse o bundan ne fayda kazanacak?
Doğaya bakınca meyve veren ağaçla, meyve vermeyen ağacın arasındaki farkı görebildiğimiz gibi makam sahiplerinin görüntüsüne, duruşuna bakarak hangisinin makam budalası olduğunu, hangisinin hizmet edebileceğini, hangisinin kibrinin tavan yaptığını, hangisinin alçakgönüllülüğü elden bırakmadığını pekala görebiliriz.
Egosunu ayaklar altına alanlar; makamın kaybetmediği, egosunu hala kafasında tutanlar ise makamın kaybettiği makam sahipleridir. Allah meyve veren ağaç misali çevresine değer veren, geçmişini unutmayan makam sahiplerinden eylesin.