Her akşam bir kanalda yapılan tartışma programlarının öğretim görevlisi gediklileri var. Kambersiz düğün olmaz misali her türlü tartışma programında bunlar boy gösteriyor. Kimi doçent, kimi profesör, kimi de rektör.
Ekranda oturdukları yerden hangi görüşte oldukları belli bu öğretim görevlilerinin anlamadıkları ve bilmedikleri bir konu yok maşallah! Gecenin geç vaktine kadar sürüyor programları. Her konuda söyleyecek sözleri olmalı. Merak ediyorum bunların evleri, barkları yok mu? Her gün evlerimize misafir oluyorlar. Ertesi günü dersleri yok mu? Derslerine giriyorlarsa öğrencilere ne anlatıyorlar? Çünkü bir kişi sahasında ne kadar yeterli olursa olsun dersine bakarak girmesi gerekir. Programların sürekli müdavimi olan bu tipler herhalde katıldıkları programdan ücret alıyor olmalılar ki tüm eforlarını ekranda sarf ediyorlar. Tüm birikimlerini orada boşaltıyorlar. Bunların yeni bilgi ve konuyu öğrenme ve araştırma zamanları da olmamalı. Çünkü ne zaman bakacaklar? Herhalde geçmiş bilgilerini yeni bilgi almaksızın satmaya devam ediyorlar. Zaten sürekli konuşan kendisi bir şey almaz, sürekli verir. Öyle zannediyorum tam veremiyorlar ki her gün çıkıyorlar. Konuştukları ve tartıştıkları bir incir çekirdeğini doldursa gam yemeyeceğim.
İşte onlardan biri: Bir kanalda Andımız üzerine yine bir tartışma var. Ana Muhalefetten bir vekil, "Andımız okunmalı, burada bir ırkçılık yok." derken doçent unvanlı biri "Bu Andımız 1933 Türkiye’sinin Andı." şeklinde bir şeyler söyledi. İkisi arasında söz döndü dolaştı ezanın Türkçe okutulmasına geldi. Vekil "Niçin başka dilde okunuyor, Türkçeye bu kadar düşmanlık yapmayalım, insanlar okunandan anlasın" dedi. Doçentimiz "Sen Tanrı uludur diyebilirsin. Bunun önünde bir engel yok. Hatta bir cami yaptırıp namazı da Türkçe kıldırtabilirsin. Bana kimse Tanrı dedirtemez... Benim ezanım ‘Allah’ü ekber’ şeklinde başlamalı. Sen bilir misin ‘Allahü ekber’ ne demek? Ben biliyorum. Çünkü ben Arapça biliyorum. ‘Allah’ü ekber’ demek ‘Allah birdir’ demek..." dedi. Videodan izlediğim bu kadar. Ardından kapattım, gerisini dinlemedim. Çünkü yaptıkları horoz dövüşünden başkası değil.
Burada bir kısmını alıntıladığım konuşmada kendisinin Arapça bildiğini söyleyen doçentin ‘Allahü ekber'e ne anlam verdiği dikkatinizi çekmiş olmalı. ‘Allah en büyüktür’ anlamına gelen ‘Allah’ü ekber’ cümlesine hukukçu doçentimiz ‘Allah birdir’ şeklinde anlam veriyor. Programın devamında düzeltme yapan oldu mu bilmiyorum, dil sürçmesi mi onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, akademisyenin Arapçası mükemmel! Bilgisine hayran kaldım doğrusu!
Sayın doçent Arapçayı biliyorum demese dil sürçmesi deyip geçeceğim. Ama öyle hararetli tartışıyor ki ağzından çıkanı kulağı duymuyor. İnşallah dil sürçmesidir. Olabilir. Çünkü irticalen konuşuyor. Eğer gerçek Arapça bilgisi bu ise işte o zaman yandık demektir. ‘Allahü ekbere’ şu ana kadar ‘Allah en büyüktür’ anlamı veren bizim gibilerin bilgisi yanlış ise bunu da bilmek isteriz. Hatta bu durumda kendisinden ders almak isteriz.
Arapça bildiğini hava atan bu hukukçu doçentin hukuk bilgisi umarım Arapça bilgisi gibi değildir. Eğer böyleyse bu bilim adamı şu ana kadar hep işkembeyi kübradan atmış ve bize yutturmuş demektir.
TV'ye çıkıp her konuda söz söylemeye çalışan ve ben bu işi biliyorum diyen ekranların bu gediklileri şunu bilsinler ki ilmin yarısı edep ise yarısı da bilmiyorumdur. Yani haddini bilmektir. Bilgi ise bunlardan sonra gelir. Yine bilim adamı demek birinin, bir kesimin silahşörü, kalemşörü, basın sözcüsü olmak değildir. Kendisini ilme verir, sahasında konuşur, ötesinde susar. Konuşurken de kimseden çekinmez, olması ve söylenmesi gerekeni söyler. Alanı kendisine dar geliyor, kabına sığmıyorsa cübbesini çıkarıp siyasete girmelidir. Kimsenin bilim adamlığını ayaklar altına alma gibi bir hakkı yoktur.