İşin açığını söylemek gerekirse yazacağım konuyla ilgili yazmaktan sıkıldım. “Başka bir şey yaz o zaman” diyeceksiniz belki ama hadise önemli ve maalesef bir türlü önemi kavranamadı. Kavranana kadar yazacağız. Sorumluluğumuz böyle.
Tüm dünyaya olduğu gibi ülkemize de musallat olan Covid-19’un hiç mi hiç şakası yok. Dur, durak bilmiyor. Hem ben, hem de konuya duyarlı olan meslektaşlarım, arkadaşlarım bu konuyla ilgili defalarca uyardık. Milleti maske, mesafe, hijyen kurallarına uymaya davet ettik. Değişik tepkiler ve mazeretler işittik. Kimi astımım var dedi, kimi maskeyle nefes alamıyorum dedi.
Cenazeye gitmeyin, düğünde dernekte bulunmayın, kalabalığa girmeyin, AVM’lerde topluca dolaşmayın dedik kimse sallamadı. Ağzından maskeyi çıkarıp hapşıranlar, yerlere tükürenler, kullandığı maskeyi sağa sola atanlar. İmtihan vermekte kötüyüz. Şimdi de hastaneler “Bize bir şey olmaz, aşı şöyle, böyle” diyenlerle dolu. Canıyla cebelleşen aşı karşıtlarını görüyoruz Allah’ın günü. Nice değerler, çınarlar toprağa verildi.
Cehaletiyle bilme kafa tutan insanların ülkesiyiz resmen. Virüs kendi dolaşmıyor, insanlar taşıyor diyoruz. Yok, tın. Yaşlılara, kronik hastalara, markete, AVM’ye, düğüne, iş yerine insanlar taşıyor bu illet virüsü. Maske takacaksın, mesafeni koruyacaksın, temizliğe dikkat edeceksin, aşı olacaksın bu kadar. “Aşı virüsten korur” diyoruz, hadi biz yalancı çoban olduk gözünüzde –niye genelleme yapılır anlayabilmiş değilim- bilim insanları, doktorlar da diyor. Vay efendim neymiş, “Kısır yaparmış” aşı. Hiçbir bilim insanının böyle bir şey dediğini hatırlamıyorum. Kendini koruyacaksın, milleti koruyacaksın, aileni koruyacaksın. Bu virüsten kurtulmanın, mücadele etmenin tek yolu aşıdır.