Koronanın getirdiği düşler
Bugünlerde devletlerin Kovid-19 kriziyle güçleneceğini iddia edenler de yok değil. Bu devlet modelinin merkezileşmeyi besleyeceği ve milliyetçi muhafazakâr siyaseti ön plana çıkaracağı düşünülüyor. Bu bir ihtimal. Fakat öne çıkması beklenen şey, sınırları aşan küresel pandemi krizinin çözümünde küresel çapta işbirliğinin devletler için bir zorunluluk haline geleceği. Kovid-19 krizi sonrası devletlerin ticaret, ulaşım ve lojistik alanlarında normalleşmeleri belirli protokoller sonrası olacağa benziyor. Bu açıdan bakıldığında devletlerin toplumlarıyla kuracağı ilişki dış politikada yapacakları yeniden ayarlamalarla yakından ilintili. Bu süreç “yeni küreselleşme” şeklinde adlandırılabilir. Özetlenirse Kovid-19 salgın süreci devletlerarası ilişkilerde yeni küreselleşmeyi öncelerken; devlet ve toplum arasında ise yeni cumhuriyetçiliği fikir ve kurum düzeylerinde olgunlaştıracağa benziyor. Küreselleşme ve cumhuriyetçiliğe açılan patikalar bireylerde görülen işbirliği, yardımlaşma ve ötekini düşünme gibi erdemlerin yeniden filizlenmesiyle de ilintili. Öte yandan kurumsal siyasetin tıkanıklığı, yerleşik elitlerin zayıflığı ve yeni popülist siyasetin yetersizliği siyaseti ve jeopolitiği üçüncü bir yola zorlamakta. Devletlerarası ilişkilerde pandemi krizinden etkilenen ekonomiler için yeni bir çıkış yolunun bulunması elzem görünüyor. Merkez ülkeler için bu tür bir işbirliği konusunda başat ülkelerin belirleyeceği standart ve mekanizmaların çevre ülkelerce kabulünün gerekliliği ön plana çıkacak gibi gözüküyor.
Türkiye’de ise gerek yönetici elitlerin gerekse toplumun Kovid-19 krizinin önemini yeterince kavradığı söylenebilir. Siyasetçiler açıklamalarıyla bilimsel referanslara öncelik veriyorlar; ayrıca küresel işbirliğinin hayati olduğunun altını çiziyorlar. Toplum ise elinden geldiğince sosyal mesafe kurallarına riayet ediyor ve bu durumla ilişkili bilincini olgunlaştırıyor. Türkiye’nin “yeni dünya düzeninde” yerini sağlamlaştırması için bu krizin yönetimi kadar sonrası için alınacak pozisyonlar da önem taşıyor. Bugünden bakıldığında Türkiye toplumu ve siyasi eliti içe kapanmayı değil dışa açılmayı arzuluyor.
Korku ve umutsuzluk arasında geleceğini tasarlamaya çalışan sıradan insanlar için kamusal desteklerin hiç olmadığı kadar pozitif etki doğuracağı açıktır. Siyasetin kurum ve kadro olarak burada yapması gereken, vatandaşlık kurumunu tahkim etmek olmalı. İçeride toplumu bir arada tutmanın yolu olarak salt iktisadi dağıtım mekanizmalarını hayata geçirmekle yetinilmemeli; bunun yanında yeni döneme uygun cumhuriyetçi ve küresel siyasete ayarlanmış olmaya odaklanılmalı.