Saygıdeğer okurlar. Bu haftaki köşemizde son günlerde sıkça zikredilen ‘kabile devleti’ kavramını bilgim nispetince ele alacağım.
Vatandaşlardan siyasilere kadar birçok insan ‘kabile devleti’ ifadesini kullanıyor. Mesela, “Biz kabile devleti miyiz ki ikide bir seçim olsun” denildiğini sıklıkla duyuyorum ve bundan dolayı görüşlerimi ve bilgilerimi paylaşma gereksinimi hissettim. Peki, kabile devleti nedir, ne değildir? Öncelikle kabile devleti; şef veya reis diye tabir edilen şahsiyetler tarafından yönetilir. Kabile devletinde kararları her zaman reis verir. “Şu şöyle olacak” der öyle olur. Sözü fermandır. “Şu işin başına emmimi, damadımı, dayımı, eniştemi getireceğim” der ve getirir. Kimse de itiraz etmez, eden olursa da yaptığı itirazın dozuna göre ya boyu 20 santim kısaltılır. Ya da itibarı elinden alınır, selam sabah verilmez. Yarı aç yarı tok bir hayat sürer. Ezilir de ezilir.
Öyle bir anlatılıyor ki sanki kabile devletlerinde her şey halka sorulur, birlikte yönetim anlayışı hakimdir, sürekli ‘referandumlar’ olur, istikrar yoktur. Öyle bir kabile devleti yok. Kabile devletlerinde demokrasiden, oy alma ya da verme gibi hadiselerden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu yapıda sürekli seçim olduğunu söylemek de doğru değildir. Ortada bir istikrar var ama o reisin, şefin istikrarı. Ha ama şunu söyleyeyim; bazı kabilelerde tamamen yalandan, sembolik ‘meclisler’ vardır, ‘şuralar’ olur ama yalandan. Karar, milletin ya da devlet büyüklerinin değil tamamen reisindir.
Bu kabile devletlerinde istikrar var ama adalet falan yok. Adaletin olmadığı bir yerde, bir toplumda aidiyet duygusu gelişmez. Görev tanımları ve kurallar teoride kalır. Yani kimse işi, gücü sahiplenmez. Dolayısıyla iş yürümez. Sistem işlemez yani. Bir de diyelim ki reis öldü, onun yerine başka bir reis geldi. Sonra? Yeni gelen reis kendi kurallarını koyar, vaziyeti kendine yontar. Yönetim anlayışları kişiye endeksli olduğundan işler yolunda gitmez bir türlü. Dış devletler de bunlara güvenmediklerinden bırakın ticaret yapmayı, selam da vermezler. Ama gözlerine kestirdikleri bir kaynak varsa o kabile devletini parçalamaya çalışırlar. Böyle bir toplumda, böyle bir ülkede huzur ve barıştan söz etmenin imkanı var mı? Yok.
Gelelim Türklere. Tarihe baktığımız zaman görüyoruz ki Türkler ekseriyetle bir araya gelmiş ve büyük devletler kurmuş. Geleneği, töresi, sistemi olan devletler. Kararlar; toylarla, kurultaylarla alınmış. Öyle sistemsizlik, kuralsızlık yok yani. Türk beylerinin istemediği bir şahsiyet kağan, han, hakan olamamış mesela. İşler adaletle, liyakatle, istişareyle yürütüldüğünde dünya tarihine altın harflerle yazılan güçlü, kudretli devletler ortaya çıkmış. Millet de hem maddi hem de manevi olarak altın çağ yaşamış öyle dönemlerde. Bugünlerde “Ey Türk! Titre ve kendine dön” dememiz gerekiyor sanki. Öyle mi dersiniz?