Bazen annelerden, “Çocuğum çok sinirli.”, “Arkadaşlarına vuruyor.”, “Çevresine zarar veriyor.” “Bir yere gittiğimizde, beni çok mahcup ediyor.” serzenişlerini duyarız. Çocuğunun problemini gidermek için” ne yapsa fayda etmediğini”, “susturamadığını, durduramadığını” ifade ederler. Çocuğun, diğer çocuklara zarar vermesi, kavga etmesi ile birlikte ailelerin karşı karşıya gelmesi, ciddi tartışmalara, kavgalara da sebebiyet verebilmektedir. Aile büyüklerinin çocukla ilgili yanlış tutumları, eşlerin birbirini suçlaması ile birlikte durum işin içinden çıkılmaz hale gelebilmektedir
Çocuklar bazı problemlerine istinaden mutsuz, agresif, hırçın, eşyalara zarar verme, sebepsiz yere kavga etme potansiyeli olabilir. Bu potansiyeli olan çocuk, akranlarına karşı zorbalığı da benimser. Durduk yere vurma, itekleme, kovalama, tehdit etme, alay etme ve gruptan dışlamak şeklinde davranışlar sergileyebilir. Peki çocuk bunları neden yapar?
Öncelikle çocuğun bunları fiziksel ve ruhsal yaşadığı sorunlara, travmalara istinaden yapıyor olma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Doğum travması, güvenli bağlanma, öfke, boşanma, ölüm, ihmal, istismar, kardeş kıskançlığı, toksit aile modelinin yansıması vb. önemli sebeplerin yanısıra, açlık, yorgunluk, hastalık gibi genel geçer sebeplerden yapıyor olma ihtimali vardır. Çocukta bir davranış problemi var diyebilmek için en az 2-3 ay ve üzeri devam ediyor olması gerekir. Çocukların yaşadığı bu problemlere ve yansımalarına kısa kısa değinmeye çalışacağız.
Hamilelik Evresinde ve Doğum Esnasında Travma:
Annelerin hamilelik döneminde hormonal değişimlerde hissettiklerini, travmaya sebebiyet verebilecek durumlarda yaşadığı mutsuzluklarını, streslerini bebekler de hissedebilmektedir. İstenmeyen hamilelik nedeniyle anne ile bebek arasında duygusal bağın kurulamaması, annenin doğum esnasında yaşadığı korku, güçsüzlük ve çaresizlik duyguları da bebekleri olumsuz etkileyebilmektedir. Zor hamile kalmak, daha önce yaşanan travmatik deneyimler (düşük, ölü doğum, zor doğum v.s.), plansız gelen hamilelik, hamileliğin yarattığı fiziksel değişimler, sıkıntılı ve zor hamilelik süreci, eşler arasında problemli bir ilişkinin olması, bekar anne olmak, maddi zorluklar yaşanması, iş yaşamının stresi, taşınma, alkol, uyuşturucu ve sigara sorunu, yakın birinin kaybı veya ölümü nedeniyle yas, depresyon altyapısı ya da diğer zihinsel rahatsızlıklar nedeniyle oluşan aşırı stres, kaygı ve endişeler çocuk ve annenin ilişkisini zedeleyebilmektedir.
Yapılan bilimsel araştırmalar travmatik bir durum ile doğan bebeklerin, kolay doğan bebeklere oranla daha çok ağladığını ortaya koyuyor. Bu ağlama nöbetlerinin, birikmiş duygusal gerilim ve stresten arınma yöntemi olduğunu bugün çok daha iyi biliyoruz. Herhangi bir nedenden ötürü anne karnında, doğum esnasında ve akabinde travma yaşamış bir bebeğin ilk etapta bakım vereniyle güven temelli bir ilişki kurması gerekmektedir.
Erken doğum, fazlasıyla uzun ve sancılı süren doğum süreci, oksijensiz kalma, kordon dolanması, anneyle temasın geç olması, doğumda yaşanan medikal ve ruhsal komplikasyonlar, gereksiz müdahaleler, doğum sonrası uzun süren ve bebeğin yalnızlığa mahkûm bırakıldığı küvez uygulamaları bazı bireylerde temel travma kaynaklarıdır.
“Zor bebek” diye adlandırılan birçok bebek aslında doğum travması nedeni ile bebeklik dönemini daha zor geçirir. Ağlama nöbetleri, uyku problemleri, öfke, inatlaşma, korku doğum travmasının belirtileri olabilir. Yapılan bilimsel araştırmalar da doğum travması yaşayan bebeklerin diğer bebeklere oranla daha çok ağladığını göstermektedir. Bu ağlama, aslında bebeğin birikmiş gerilimi ve stresini dışa vurma, bunlardan arınma deneyimidir. Ayrıca bazen kordon dolanması yaşayan bebeklerin mama sandalyesi veya araba koltuğu gibi yerlerde bağlanmaya tepki gösterdiği de bilinmektedir.
Bebekler dünyaya geldiklerinde, annenin mutluluğunu, huzurunu, endişesini, öfkesini algılar buna göre tepki geliştirir. Anne bu durumu biran evvel fark edip, çocuğuyla sağlıklı iletişim kurabilmek için “mutlu anne, mutlu bebek” formülünü devreye sokması gerekir.
Güvenli Bağlanma Döneminde Yaşanan Problemler:
0-2 yaş döneminde anne, doğum öncesinde ve sonrasında yaşamış olduğu problemlerin devam etmesi veya yenilerinin eklenmesi ile birlikte çocuğuyla bağ kuramaz, bakımını ihmal edebilir. Bir bebeğin en temel ihtiyaçları “beslenme, güvenlik ve sevgi”dir. Bağlanmanın en önemli unsuru, bebeğin ihtiyaçlarının bakım veren tarafından anlaşılması ve uygun şekilde karşılanmasıdır. Annenin, çocuğuyla ilgilenmeme, emzirmeme, bakımını ihmal etme, ilgi ve sevginin olmaması halinde, çocuğun duygusal gelişiminde güven duygusunun yerini endişeler, kaygılar alır. Annenin olmaması, çocuğu ihmal etmesi veya vefat etmesi durumunda bakım veren (ninesi veya bakıcısı) eğer bu desteği sağlamışsa nispeten endişeleri, kaygıları azalabilir ve annenin yokluğunun telafisi olabilir. Ancak 0-2 yaş döneminde yaşanan güvenli bağlanamama problemi, ilerleyen yaş dönemlerinde problemlerin yaşanmasına sebebiyet verebilir.
Kaygılı-Kaçıngan, Kararsız ve Karışık bağlanma tipleri, sadece anne ve babasının haricinde diğer insanlarla olan ilişkilerini, sosyal yaşantısını ve dünyaya bakışını şekillendirmede önemli rol oynar. Dünyayı ve ilişki kuracağı insanların güvenilir veya güvenilmez olduğunu, ihtiyaçlarının karşılanıp, karşılanmayacağı, sevilip, sevilmeyeceğini algılamakta zorlanması çatışmalara sebebiyet verebilir.
Çocuklar, erken dönemde güvenli bağlanma gerçekleştiremediklerinde, ilerleyen dönemleri olumsuz etkilenmektedir. Genellikle karşıt gelme bozukluğu, davranış bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu ve kaygı bozuklukları yaşayan çocuklarda bağlanma sorunları görülebilmektedir. Bağlanma sorunu yaşayan çocukların mutlaka psikolojik desteğe ihtiyacı vardır. Bu yazımıza gelecek hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz. Mutlu aile, başarılı çocuk temennisiyle…
Aile Danışmanı/Çocuk ve Ergen Psikoterapisti
Özcan Dalgıç