Kıymetli okurlar. Geçmekte olduğumuz haftanın içerisinde 2 önemli özel gün vardı. Birisi 21 Mart Down Sendromu Farkındalık Günü idi. Bu önemli gün vesilesiyle Konya’da ve Türkiye’nin birçok yerinde konu ile ilgili farkındalık oluşturulması adına faaliyetlere imza atıldı. Down sendromu bir hastalık değil, genetik farklılıktır. Genetik farklılık ise toplumdan soyutlanmayı gerektirmez. Down sendromuna yönelik atılan adımlarla down sendromlu bireylerin toplum içerisinde daha fazla yer bulmasını diliyorum. Sizi çok seviyoruz…
Öte yandan 22 Mart’ta Dünya Su Günü idi. Hepimiz için en önemli konu sudur. Herkesin malumu olduğu üzere su olmadan yaşam mümkün değil. Son dönemlerde etkili olan yağışlar her ne kadar yüzümüzü güldürse de, barajlardaki doluluk oranı sevindirse de dünya genelinde bir ‘su krizi’ yaşandığını söyleyebilmek mümkün. Küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen şehirlerden biri Konya oldu. Kuraklığın etkili olmasının neticesinde birçok yerde ciddi oranda rekolte kaybı yaşandı.
Kaynakların kullanımı konusunda maalesef yeteri kadar bilinçli değiliz. Bunu da hepimiz biliyoruz aslında. Ama yanlışta ısrar etmekte üstümüze yok. Yalansa yalan deyin. İhtiyacımızdan fazlasını kullanıyoruz. “Diğer insanlar da bundan istifade edecek, etsin” diye düşünmüyoruz. Su bizim en önemli kaynaklarımızın başında geliyor bunu biliyoruz ama azami derecede dikkatli olmamız gereken bir dönemde hoyratça kullanıyoruz. Bundan vazgeçmemiz lazım. Tasarruflu olmayı 7’den 70’e herkese aşılamamız lazım.
Diğer ortak kullandığımız kaynaklarda da suda da hiç kimse ama hiç kimse “Parasını ben veriyorum, istediğim kadar kullanırım” deme lüksüne sahip değildir. Ortak kaynakların israfı kul hakkıdır. “Ya sende çoluk, çocuğa anlatır gibi yazı yazıyorsun. Gerek var mı bunlara değinmeye” diye düşünebilirsiniz. Düşünmeyin. Bu şehirde öyle ‘gelenekler’, ‘inanışlar’ var ki. Mesela anlatayım bir tanesini. Bu arada anlatacağım hadise başka bir şehirde var mı bilmiyorum ama bizim Konya’da var.
Su fakiri olan şehirde, “Şu ilçenin şu köyünün çok güzel suyu var. İçme suyumuzun da bir süreliğine kesileceği duyuruldu, gidelim de oradan su dolduralım” diye niyetlenip yola çıkıyorsun, köye varınca, “Siz kimsiniz? Buralı değilsiniz. Bu sudan doldurup götüremezsiniz, bu su bizim” diyenlerle karşılaşıyorsun…
Adamlar sırf ‘Bu su bizim köyde kalsın’ düşüncesinden hareketle, ilçe merkezine yakın bir yerde bulunan göle akan derenin önüne set çekiyorlar, taş döşüyorlar. Sonra da, “Göldeki su seviyesi azaldı” diyoruz. “Niye böyle bir şey yaptın” diye sorduğun zaman da şahsiyet, “Bu suyun kaynağı bizim köy. Bu su bir tek bizim hakkımız, bunu bir tek biz kullanırız” diyor. Bak sen?
“Suyumuzu koruyalım” deniliyor ama birileri herhalde bu korumayı yanlış anlıyor, o yüzden böyle bir seviyede yazıyorum.
Bilinç şart…
Esenlikler.