Son yazılarımda vites düşürdüğümün farkındayım. Daha ‘sert’ konulardan biraz daha ‘sakin’ mevzulara yöneldim. Bir süre böyle devam etmeyi düşünüyorum. Çünkü ‘keyifli’ mevzulara değinirsem üzerimizdeki karamsarlık nispeten azalır zannediyorum…
Yaz aylarına eriştik bir kez daha. Renkler cıvıl cıvıl, capcanlı. Etrafımızdaki renkler gözümüze çarparken, diğer yandan da aklıma renklerin çocuk gelişimine etkisi geldi. Renklerin aslında yalnızca çocuk gelişiminde değil, bizim de hayatımızda önemli bir yeri var.
Renkler, sözsüz iletişimin de bir parçası. Nasıl mı? Mesela; duygu durumuna göre kıyafet rengi tercih eden birçok insan var. Morali bozuk olan siyahı tercih ediyor, morali iyi olan daha canlı renkleri tercih ediyor. Tabii ki herkes öyle değil. Ama böyle olanlar var diyorum…
Hali vakti yerinde olup, çocuk bekleyen insanları bir heyecan sarar. ‘Çocuğun odası ne renk olsun’ diye düşünür dururlar. “Oğlan olursa mavi, kız olursa pembe” denilir ancak ekseriyetle sade renkler tercih edilir. Bu konuyla ilgili uzmanlar, “Renkler kullanıldığı durumlara göre olumlu ve olumsuz etkiler yaratır. Renklerin tek başına kullanımı genellikle olumlu etki yaratıyor olsa da tamamen bembeyazın kullanıldığı, hiçbir uyaranın olmadığı yerlerde denge yaratmak istenirken tam aksine huzursuzluk, konsantrasyon bozukluğu ve sinirlilik gibi olumsuz etkiler yaratan ortamlar yaratmış olabiliyoruz” diyor. Uzmanları dinlemek lazım. Mavi, bej ve kahverengi renkler öneriliyor. “Yeşil de olabilir” diyorlar. Sarıdan, kırmızıdan, pembeden uzak durun. Bebekler bu renklerden huzursuz oluyormuş.
Yapılan bazı araştırmalara göre, hiperaktif çocukların odaları pembe veya mavi renk olursa nabızları yavaşlıyormuş. Kombin yapmak önemli diyorlar ama bu pek de bildiğimiz bir şey değil aslında.
Her ne olursa olsun, sağlık yerinde olduktan sonra gerisi teferruat…
Haftaya yeniden bu köşeden buluşmak dileğiyle.