Bugün eski ve güzel günlerimizi hatırlatmak istedim. Arada bir dönüp geçmişe dönmek, hatırlamak gerek.
Gelişen teknolojiyle birlikte hepimizin hayatı kolaylaştı, doğrudur. Fakat diğer yandan bireysel yaratıcılığımız, özgün fikir ve düşüncelerimiz kalmadı. Bu konu ciddi bir sorundur. Kültürlenme, bilgilenme eksikliğimiz var. Düşünebilmek, fikir üretebilmek kısacası zihinsel faaliyette bulunmak bugünlerde bir zanaat haline gelmiş durumda. Düşünebilen, fikir üretebilen para kazanıyor, fikri üzerinden ekmek yiyor.
Eskiden ne güzeldi hayatımız. Köyde de kentte de. Büyüklerimiz pazardan domates, biber alırdı birer kilo ve onu bir hafta tüm aileye yetirirdi. Böylece ev ekonomisi çarçur edilmezdi. Fazla tüketimin önüne geçilirdi. Bundan dolayı ‘obezite’ diye bir şey bilmezdik.
Pirinç pilavını ayda bir yerdik. Üzerinde tavuk varsa ya misafir geliyordur ya da gelmiştir. Hazır tatlı girmezdi eve. Yine büyüklerimiz hamur çok olsun diye unu fazla elemezlerdi. İdare etmeyi bilirlerdi. Kimse de mutsuz olmazdı. Bir nesil böyle böyle diyabetten korunmuştu.
Turşu, reçel, sos evlerde hazırlanırdı. Katkı maddeli bir şey alınmazdı. Çünkü gerek yoktu. Kıyafet iyice eskiyene, ayakkabının dikişleri patlayana kadar yenisi alınmazdı. Banyodaki bir kalıp sabunla tüm aile yıkanırdı kardeşim yalan mı? Ne kaşıntı olurdu ne bir hastalık ne bir şey.
Evin reisi dimdik durur, yuvası için gece gündüz çalışır, uyku nedir bilmeden mücadele ederdi. Eşlerin birbirlerine sadakati, hürmeti vardı. Bu sadakat ve hürmet evliliklerin de bir ömürlük olmasını sağlıyordu.
Şimdi her şey ihtiyaç haline geldi. Mecburi ihtiyaç listesine dahil oldu. Halbuki daha dün herkes azla yetinmeyi biliyordu. Daha da mutluyduk. Bu kapitalizm bizi mahvetti.