Mübarek on bir ayın sultanı Ramazan’ı en iyi şekilde istifade etmek için ibadetler huşu içerisinde gerçekleştiriliyor, yapılan hayır ve hasenatlar bu ayda daha fazla yoğunlaşıyor. İnsanlarımız özellikle bu ayda paylaşmak, yardımlaşmak, ihtiyaç sahibine el uzatmak, fakiri-fukarayı, öksüzü-yetimi gözetmek gibi çok güzel ve bir hayli anlamlı bir davranış biçimini hayata geçirmektedir.
Böylesine güzel duygular ile yaşanan Ramazan’ın bu manevi ikliminde dini duygularımızı kullanarak istismar eden pek çok kişi birden bire ortaya çıkıveriyor. Ramazan’ın ilk gününden bu yana her köşe başında kucağında minik çocuğu olan kişiler ağlamaklı yüksek bir sesle “fitre fitre, sadaka sakada…” diyerek dileniyor.
Türk toplumu olarak fakiri- fukarayı gözetmeyi sevdiğimiz ve bu rahmet ayında bize gelen istekleri geri çevirmek istemediğimiz için bonkör davranıyoruz. Dilenen kişilerin gerçekten muhtaç olduğuna inanıp elimizden gözümüzün sadakası olsun” demekle yetiniveriyoruz.
Elinizden geldiğince onlara yardımda bulunmaya çalışıyoruz. Sonrasında ise her Ramazan ayında dilenenlerin sayısındaki artış ve dilenirken kullandıkları ifadeler bizleri ister istemez düşündürüyor.
Her Ramazan ayında olduğu gibi bu Ramazan ayında da dilenenlerin en çok tercih ettiği yerlerden biridir Konya’mız. İnsanların manevi hassasiyetini kullanan dilenciler Ramazanın bu son günlerinde daha da artmaktadır.
İnsanların dini duyguları sömürerek bu işin ticarete dökülmesi, on bir ayın sultanı Ramazan’ın bir gelir kapısı olarak görülmesi ise hiç hoş bir durum değil. İnsanların hissiyatından faydalanmak hiç hoş değil. Alın teri akıtılarak kazanılan paradan daha güzeli var mı acaba?
Son yıllardaki yaşanan mübarek Ramazan aylarında dikkatlerimizi çeken bir başka detay da Suriyeli dilenciler. Sanki kendi dilencilerimiz yetmiyormuş gibi bir de ithal dilencilerle uğraşıyoruz.Her ana caddenin ve sokağın kenarında dilenciler insanların hissiyatı ile oynuyor.
Ramazan’da dini duygularımızın nasıl sömürüldüğü açık ve net olarak maalesef görülüyor. Düşünüyorum, acaba yanlış mı yapıyoruz diye? Sonradan yanlış yaptığımızın farkına varıyorum; meşhur bir laf var ya, ‘balık vermeyi değil balık tutmayı öğret’ şeklinde. Keşke bu insanlara balık tutmayı öğretebilsek, manevi duygularımızın istismar edilmesini engelleyebilsek iyi olmaz mı?
Hem bu şekilde gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşabilmek için de çaba sarf etmiş oluruz. Bu tür davranışlara tevessül etmediklerinden dolayı gerçek ihtiyaç sahiplerinin maalesef farkına varılamıyor. Onlar aç yatıyor; ama insanların duygularını istismar etmek akıllarından bile geçmiyor. Devletimiz büyük, onun için bu konuda daha fazla önlem alınması gerekli.