Ülke olarak az üreten ama çok tüketen bir toplumsal yapıya sahibiz. Bunun getirdiği ekonomik sorunlara en iyi neşter olacak olan Varlık Fonu, geçte olsa hayata geçirildi.
Aralarında Ziraat Bankası, PTT, BİST, BOTAŞ, Çaykur, Eti Maden ve Türksat’ın da yer aldığı dev şirketler, Varlık Fonu’na devredildi.
Bu gelişmeden sonra herkesin merak ettiği bu durumun ne gibi etkileri olacağı yönünde…
Ancak, inşa ettiğimiz ekonomik sistem çalışanı cezalandıran, tembeli mükâfatlandıran son derece müsrif bir ekonomik sistemdir. Bu durumun sürdürülebilir olmadığını söylemek için ekonomiden hiç anlamamak gerekir.
Ülke olarak üretimi önceleyen ve ekonomide hantallığı bitirecek yapısal dönüşüm politikalarına ihtiyacımız var. Cesaret isteyen bu durum için gerekli iradeye ve zamanlamaya sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Zira hiç bir gelişmiş ülkede 2 çalışanın 1 emekliye baktığına şâhit olmayız.
Hükümet tarafından hayata geçirilen Varlık Fonu’nun öncelikle, ilk defa uygulanacak ve dünyada benzeri olmayan bir yöntemle karşı karşıya olmadığımızı bilelim. Bir çok gelişmiş dünya ülkesinde bu tür ekonomik kuruluşlar vardır.
Dünyada acımasız bir şekilde süren ekonomik savaşta bize her darbeden sonra dayatılan ekonomi argümanları yerine milli bir argüman fırsatını Varlık Fonu ile yakalamış olduk.
Dış müdahalelere açık ve kırılgan olan ekonomimizin adeta sigortası olabilecek bir yöntem olan Varlık Fonu, Türkiye'nin önünü tıkayan hantal bürokrasiden kurtuluşun anahtarı olabilecek dinamik bir mekanizma.
Varlık Fonu’nun kurulmasının ardından eleştiri konularının başında merkezi bütçenin zayıflayacağı endişesi bulunuyordu. Merkezi bütçenin zayıflayacağı endişesi doğru ama faydalı bulup destekliyoruz. Şöyle ki; Merkezi bütçenin zayıflaması iyi bile olur, çünkü böylelikle kamuda israfın azaldığına da hep birlikte şahit olacağız.
Ülke ekonomisinde çarkların milli bir şekilde dönmesini sağlayacak olan ve kamuda israfın önüne geçecek olan Varlık Fonu’nu destekliyorum. Böylelikle ülkemiz ekonomisi dışa bağımlılıktan ve hantal yapıdan kurtulacaktır.