Türkiye’nin dövizle haşır neşir olması 1980’li yılların ortasında başladı. Daha önce dolar ve mark değil bulundurmak adını bile anmazdık. Mark’ın adını sadece gurbetçiler ülkemize izine geldikleri zaman hatırlar, daha sonra da unuturduk.
Rahmetli Turgut Özal’ın açılım politikalarından sonra dolar ve marka karşı bir zaafımız olmaya başladı. Kendi ülke para birimimizi bir kenara bırakarak cebimizde ve yastık altında mark ve dolar bulundurmaya başladık.
Artık bankalarla arası iyi olmayanlar cebindeki Türk lirasını mark veya dolara yatırarak kur değişimlerini kontrol etmeye başladı. Özel televizyonlarda haber bültenlerinin ardından döviz haberleri de ekrana gelmeye başladı.
1994 ve 2001 ekonomik krizlerinde dolar veya markla borçlananların hazin hikayelerini duymaya başladık. İşyerleri kapanmaya, döviz borçluları ise intihar etmeye kadar vardı. Ancak bu olaylardan da akıllanmadık. Kendi para birimimiz dururken mark ve doları biriktirmeye başladık.
Avrupa Birliğinin kurulması ile mark tarihe karışırken bu sefer de euro biriktirmeye devam ettik. Dolar ve euro hayatımızın bir parçası haline geldi.Devleti yönetenler ihaleleri dolar ve euro üzerinden yapmaya başladı. Bedelli askerlik ücreti ile hac ve umre ücretleri bile euro ile ilan edilmeye başladı.
Türkiye’deki döviz sevdasını bile yabancı kuruluşlarda ülkemiz ekonomisini zarara uğratmak adına kur fiyatları ile oynamaya başladı. Kurdaki dalgalanmalar çok az kişiyi sevindirireken bir çok kişiyi ise üzdü.
Son olarak 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından oluşan Milli ruh, bazılarını rahatsız etmiş olmalı ki, döviz kurları ile oynayarak Türkiye’yi dize getirmeye çalıştılar. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yastık altındaki dövizlerin bozulmasını istemesinden sonra yabancı para birimlerinden ve özellikle de euro ve dolardan büyük bir kaçış başladı.
Artık bir ve birlikte olmanın verdiği huzurla yabancı para babalarının iştahını boğazlarına tıkarak, Türk lirasına dönüş yaptık. Milli olmanın gereğini kendi paramızı kullanarak bir kere daha gösterdik.